22 Şub 2010

yorgunluk bir örtü, üstümüze örtülen...

Göz kapaklarımız ağırlaşır, hafif bir üşüme gelir sanki. Kıvrılıp yatsak kuytu - loş bir köşeye, o dakika uyuruz sanırız. Oysa o bir kaçıştır yalnızca. Cesur olanların fiilen yaptığı kaçışın "biz korkaklar versiyonu".
Bugün sevdiğim bir arkadaştan - galiba - bir veda mektubu aldım. Gidiyormuş. Haber vermesine mutluyum, gideceğine üzgün. Bir başkası - biliyorum - o en sevinçli haberini paylaştığı ilk insanların arasına beni de ekledi. Ne kadar sevineceğimi bilerek... Bıraktığım en gizli işaretlere kadar beni tanıyan bir başkası, en sevineceğimi bildiği sözleri yolladı bana bir başkasıyla.
Ama bu mutluluklar yorgunluğumu hafifletmiyor hiç. Sanki üstüme yüklenen tüm ağırlıklar beni o kuytu köşedeki derin uykuya sürüklüyor... Bilmiyorum yorgunluk mu üstümü örten yoksa kork(t)u(k)larım mı?

5 Şub 2010

yer yarılsın, gök açılsın...

Kış hiç bitmeyecek gibi... Ama bir yandan da günler uzuyor işte... Sanki hayat yadırgadığımız gerçeklere bizi alıştırmaya muktedir ve biz öylece kabulleniyoruz pek çoğunu sorgu sual etmeden.
Hep hayalini kurduğumuz gelecek geldiğinde ise, hayallerimizi elimizde tutmayı bırakıyoruz sanki. Hayat bizi kendi yolunda yürütüyor.
Dersler bitsin dedim, bitti. Kardeşimin okulu bitsin dedim, bitti. Milat koyduğum hikayeler başlamadı ama... Başlasınlar istiyor muyum, onu bilmiyorum. Ben bu milatları koyarken, koşullar böyle değildi çünkü. Şimdi sanki biraz ürkek, biraz kolu kanadı kırık gibiyim. Hani o heyecan, hani o yeni bir çizgi çekip yeniden koşmaya başlama planı? Bir şeyleri daha koyuyorum önüme, bir şeyleri daha erteliyorum. Korku mu, alışkanlıklar mı sebep? Bilmiyorum. Öte yandan başka planları da öne çekiyorum anlayamadığım bir cesaretle. Ve bir şeyler, birileri vazgeçip - ya da yeni kararlar alıp - gidiyor başka yerlere...
Hayat mı bizi kontrol ediyor, biz mi hayatı bilmiyorum. Ama belki yer yarılsa ve gök açılsa daha iyi olur ki, bize biraz boşluk kalır bir nefes almalık... Zira bahar gelene dek, havaya ihtiyacımız var.

1 Şub 2010

Umudum geldi geri...

Canım cancaazım döndü aramıza. Havada bir bahar aydınlığı, bende bir tedirginlik - bir süre sonra çözüleceğini bilsem de şimdiki çözümsüzlüğünden endişe etmemeyi başaramadığım - hali mevcut.
Aydınlık gülüşü geldi hayatımın. Güvenilir sığınağı, kuytusu... Hoş geldi.
Bir de daha çok yanında olsam keşke, kıvrılıp yanına otursam, öyle film izleyip konuşsak, o sigarasını içse ben az iç desem...
Bir başkasının çaresiz çırpınışlarını gördüm bu arada. Hayatın beni yormasına - ama yazık ki şaşırtmamasına - öyle alışmışım ki... Tepki veremedim. Bir başkası bir hüzne kapısını aralarken anıların eşyalara yüklediği anlamları anlattı, bir diğeri bir buhranla aynı eşikten ters yöne girmeye çalışıyor, umutsuzca. Paylaştıklarına söylenecek söz çoktu, diyemedim. Kalbini örseleyen bir de ben olmak istemedim.
Bir kitap aldım sonra, çocukluktan kalma bir ders kitabı... Mavi karton kapaklı. Sayfaları çevirdim, gülümsedim. Ne güzel çocuklardık...
Umudum geri geldi, her şey daha güzel olacak artık.