21 Haz 2010

Semazenler dönerken...

Işıl ışıl bir yer Yenikapı Mevlevihanesi.
Uzun, upuzun bir soluk tasavvufi - sufi müzik. Bazen hiç bitmeyecek gibi uzayan ama çoğunlukla hayran bırakan bir sesler bütünü. Allah, Allah sözleriyle doluyor kubbe... Kudüm, ney ve tef. Kanun ve ud, kemençe ve hafız.
Sağdan sola bir devinimle göğe açtıkları sağ elleri ile Mevla'mdan geleni, yere çevirdikleri sol elleri ile kullara ulaştıran, hep aynı çemberin içinde durmadan, durmadan dönen semazenlerin büyüsü, bembeyaz etekleri boz şikeleri ve siyah cüppeleriyle (cüppe mi deniyor bilmiyorum ama) bir başka hayatın - sanki çok gerilerde kalmış ve unutulmaya yüz tutmuş bir masalın - yansımasını aksettirdiler bize...
Yanımızdaki güzel adam, çaprazda ağlayan sarı - kırmızı elbiseli kız çocuğu, bebeğini uyutan baba... Gerçek hayata geri çağırsa da bizi ara ara, bir masal dünyasına yolculuktu yaptığımız.
Sonrasında kabaran deniz, yüzümüze çarpan buz gibi yağmur, fırtına rengi gökyüzü, kocaman kahkahalar ve güven dolu sıcak bir ev... Günler hep böyle geçmeli belki. Semazenlerin dönüş amaçları neyse benim amacım da bu galiba. Böyle büyü dolu, neşe dolu, keyif dolu günler yaşayabilmek...
Semazenler dönerken, ben de dönüyorum. Hayatıma gülümsemek için...

7 Haz 2010

Kocaman bir kahkaha... Ha ha ha...

Yeni insanlar giriverir ya bazen insanın hayatına, hani aniden ama böyle epey sağlamından...
Yemekler, gezmeler, sohbetler, hayaller... Uzar gider keyifli zamanlar. Ve böyle zamanlarda bütün o öfkelendiklerinin sana uzak şeyler olduğunu anlarsın. Mutlu olursun, olduğun gibi olmaktan.
Kocaman yürekleriyle gülen, dertleri geride bırakan, mutlu olmayı başarabilen insanlarla olmanın keyfine varırsın. Sevildiğini, sevdiğini hissedersin...
Kocaman kahkahalardan ibaret olsa keşke zaman, günler hep hafta sonunu gösterse, sofralar hep sohbetle uzun uzun, yabancılıksız, samimi olsa...
Ha ha ha...