14 Eki 2011

Kitap arası kırpıntıları

Aslında bir çeki düzen vermek için belki bu kocaman yığına, her bulduğumu burada biriktirmenin faydası olabilir. Sonra o neredeydi, bu nerede gibi sıkıntılardan uzak olmanın kolay bir yolu belki de...
Dört Şubat İki bin on tarihli bir küçük yazı buldum. kim bilir neyin üzerine yazılmış bir yazı. o kalın sarı çizgiyi hatırlıyorum bir yerlerden ama uzakta sisli bir hayal.
***

Durulacak bir yer yok. Gidilecek bir yer yok. Gözlerimi kapattım ve “öylece” bekliyorum. “Ne yapıyorsun?” diye soranlara “hiç” diyorum. Susuyorum. Hâlbuki bir adım sonrası ile bir adım öncesi arasında sonsuz bir yolculuğu hesaplıyorum. Nasıl oldu da buraya geldim bilmiyorum. Beni buraya kim(ler) getirip bıraktı?

Gökyüzüne bakıyordum sanki bir an önce. Ve sanki masmaviydi. Sonra birkaç beyaz bulut… Şimdi ise buradayım, bu kalın sarı çizginin üstünde. Bir adım ötesi birazdan gelecek olan metronun yüzümü yalayan rüzgarında, bir adım geride “önce inenlere yol veriniz” ibaresi ile birlikte uslu uslu metro bekleyen insanlar.

***

Kim bilir o sarı çizgiyi geçmeyi düşünen kaç kişiye içi boş gelir yazılanlar, ama belki onlar bu yazıyı hiç bir zaman okuyamayacaklar.

Dışarıda yağmur, içerimde mecburiyetlerimden kaçma dürtüsü...

2 Eki 2011

Bataklığa saplanmak, öfke ve diğer şeyler...

Bazen bir şeyler oluyor, birileri bir düğmelere basıyor sanki gizli köşelerde ve ben deliriyorum. Gerçekten...
Yapmak istediğim son şey, öfkemi kontrol etmek oluyor. Sonraki yapmak istemediklerim de her zaman olmaya çalıştığım o insan gibi olmaya çalışmak oluyor. Sinirlendiğim insanlara ters laflar söylemek, kabalık etmek; kilo alacağımı - midemin bulanacağını - ağrıyacağını bile bile en olmayacak zararlı şeyleri yemek, kimseyi görmemek - kimseyi duymamak istiyorum.
Herkese "biraz yalnız kalmak istiyorum" demek istiyorum. Sokakta olduğuma filan aldırmadan ağlamak, ağız dolusu küfredip, birilerini itip kakmak istiyorum. Ve bütün bunları istemem için sevdiğim insanların aptalca bir şeyler yapması yeterli olabiliyor bazen...
Her zaman aynı bataklığa saplı durmayı alışkanlık haline getiren, bunun mutsuzluğunu kendine şiar edinen ve bu saçmalığı onaylamayacağımı bildiği için benimle paylaşmaya bile çekinen adam, benim onu gördüğüm kadar dost değil mi bana? Yoksa ben de ona benim ondan beklediğim kadar dost, inandığım kadar açık yürekli olamadım mı? Ya da hayat her zaman verdiğimizin karşılığını alabildiğimiz bir mecra değil mi aslında? Eşitsizlikler sebebi il mi dönüyor dünya? Denge kurulsaydı eğer, hayat daha mı az öfke ile doldururdu içimizi?
Kıskançlık mı içimdeki bilmiyorum. Kıskançlıksa zaten, bu ne saçma bir kıskançlık onu da bilmiyorum. Tek bildiğim, hayatta hiç olmamasını istediğim bir kaç şey var ve ben bunu yürekten dilemekten utanmıyorum. Diliyorum ki bu dertlerin üstünü örtecek kapkalın bir örtü serilsin. Geçmiş günler unutulsun ve geçmişte kalsın. Bir gece vakti, kırgın ve öfkeliyken diliyorum bunu. Tüm kalbimle, bataklığa saplananların çıkmak için bir el uzatmasını diliyorum...