27 Mar 2013

Leyla ile Mecnun, ve şiirler, ve müzik. Belki de hepsi bu...

Uzun zaman oldu. Mutsuzluk halini tariflemeye çalışmayı bırakalı... Mutlu, huzurlu olduğumu düşünerek uykuya daldığım.
O kadar uzun zaman oldu ki, bana mutlu olmayı unutmuş ve mutsuzum diye söylenmeyi ağız alışkanlığı edinmişim gibi geliyor. Ama sonra bir sabah uyanıyorum ki, kendi içime doğru büyüyp, şişiyorum gibi. Sanki bir süre sonra bu şişmeden ötürü nefes alamayıp ölebilirmişim gibi.
Leyla ile Mecnun seyrediyorum, dinlemeyi sevdiğim şarkıları dinliyorum. Haberleri seyretmiyorum, okumuyorum, dinlemiyorum. Kendimi toplumsal hayattan tecrit etmeye çalışıyorum. En yakınım dediğim insanlarla görüşmemek için, "hastayım" diyorum. İş ki evimin güvenli kuytusuna sığınayım. Hoş, o da ne kadar güvenli, ne kadar benim, tartışılır. Mecbur kaldığım için görmek zorunda olduğum misafirlere ve istemediğim kadar yoğun yüzleşmek zorunda kaldığım aile içi konuşmalara muhatabım. Kaçmak isteğimi ya ben ifade edemiyorum, ya da etrafımdakiler anlamıyor.
Metin Altıok okuyorum, Turgut Uyar. Cemal Süreya, Hasan Hüseyin. Nazım Hikmet, Cemal Safi... Şiirler sanki insanın canı bir şekilde yanarken daha anlaşılır, daha anlamlı, daha derin oluyor.
Füruzan okuyorum sonra. Sonra Fransız İhtilali'ni okumak istiyorum. Dijitürk'te Love Songs kanalını açıp kitap okumak istiyorum sadece.
İnsanların olmadığı, konuşmak zorunda olmadığım bir hayat mümkün mü? Ya da öyle sessizce dursak sadece. Sormasa kimse bir şey? Anlatacak bir şey olmayınca konuşmak ne zormuş meğer. Hep bir şekilde zorlamak, sanki havada asılı kalan sessizliği bozmak zorunda olmak, ne zormuş...
İş, okul, aile, arkadaşlar... Hepsi ne kadar ağır, ne kadar kalabalık, ne kadar yorucu. Issız bir adaya düşsem keşke, yanıma alacağım şeylerden ziyade almayacaklarım önemli tabi benim için şu anda. Ama yine de alacaklarım konusunda da bir sınırlama olmazsa daha çok sevinirim muhtemelen.
Durup durup üşüyorum, bir battaniye ile bir kitap alıp bir yatağa kıvrılmak, bir fincan güzel demli bir çayla hayatımı hep o çerçevede geçirmek istiyorum.
Eh, işte buna galiba mutsuz olmak deniyor! Kim bilir, belki de zaten hepsi bu...

7 Mar 2013

Kayıp aranmıyor!

Günlüğümü kaybettim sanırım. Doğru yeri hatırlamıyorum ya da bakmak için, oysa bu ara öyle çok yazmak istiyorum ki...
Ama belki de bilinçli bir şekilde bulmuyorum kaybımı, onu da bilmiyorum. Bulunca eski sayfaları karşıtıracağım çünkü, bakacağım, her şey hep aynı. Mutsuzluktan mutluluğa bir adım yol katedememişim.
Hep kötü şeyleri biriktiriyor gibiyim. Ya iyi şeyleri görmüyorum artık, ya da eskisi kadar çok iyi şeyler olmuyor.