30 Kas 2010

Düşler, masallar ve gerçekler...

Bazı bazı, sonsuz bir huzur doludur yürek. Bazı bazı bir telaş, bir sıkıntı. Sebeplerini bilmezden geliriz; iyiliğin de kötülüğün de... Oysa hepsini bilmekteyizdir. Kendi yüreğimizden kaçışımız yoktur çünkü... Ne kadar saklasak, gizlesek, bilmezden de gelsek nafiledir, nafile!
Bazen güzel bir rüyadan uyanırız, uyandık sanırız ya da, yanı başımızda gerçek durur, rüya gibi. Uykunun bıraktığı mahmurluktan sanırız. Hiç bitmesin isteriz, ama korkarız da... Ya gerçek değilse diye... Tekrar geri döneriz uykunun kollarına, rüya bizi içine alsın diye.
Almaz ama rüya bizi geri, almaz... Ne rüyanın içine girebiliriz, ne de yanı başımızdaki gerçek rüya gibidir artık.
Öyle büyük kesikler vardır ki, üstünden ne kadar vakit geçerse geçsin, hiç tamir olmaz o yaralar. Sadece düşlerde iyi olur insan, sadece o zamanlar hiç olmamış, hiç yaralanmamış, hiç örselenmemiş gibi olur. Çünkü öyle derindir ki kesikler hiç bir gerçek örtemez üstünü. Hep bir yerlerinden kanar insan, hep inceden sızlar. Sadece düşlerde otanır. Ne zaman bir gerçeğe değse yüreği, cızz eder, yine - yeniden her defasında - sızmaya başlar kanı inceden. Bilmeyen anlamaz, hoş bilen de anlamaz ya çoğu, herkes kendi derdindedir. Her şey iyi güzel olunca, eski kesiklerin niye hala kanadığını anlayamaz çoğu. Kendi telaşı sarınca anlar ancak, canın ne tatlı olduğunu....
Bir de masallar vardır, hani hayatların siyah ve beyazdan müteşekkil olduğu. Gerçeklerdeki ya da düşlerdeki mutluluklar ve acılar başkadır orada. Sadece uzaktan bakanların gördüğü mesafeden gösterir hayatı masallar.
Acı biter, mutluluk uzar. Tıpkı uzaktan bakanların gördüğü gibi...
Düşler, masallar ve gerçekler; hep iç içeler...

Hiç yorum yok: