31 Ağu 2010

Yine geliyor hüzünlü bakışlarıyla Eylül

Sımsıcak ale alev geçti yaz, uzun upuzun günler geride kaldı. Sabahlar artık eskisi gibi parlak bir aydınlıkla selam vermiyor bize. Ve akşamlar sanki bir parça serin. İçimizde gizli bir hüzünle parmak arası terliklere veda etmeye hazırlanıyoruz gizliden. Yazın o uçarı, tasasız günlerine... Yapraklar kurumaya dönecek çok geçmeden, günler geçtikçe kısalıp küçülecek gecelere bırakacaklar yerlerini.
Değişen sadece mevsimler mi olacak yoksa bizler de alacak mıyız payımızı bu dönüşümden? Sabahlara huzurlu mu olacak uyanışımız yoksa bir parça hüzün gün geçtikçe büyüyerek sonbaharı yüreğimizde de büyütecek mi?
Dün G.'nin sorusu aklıma şunu düşürdü: mutlu muyum?
Bir hesaplaşma ise bu kendimle
Evet. Mutluyum. huzurlu, güvenli, keyifli, gizliden gizliye 'başardığına inanan' mutlu. Buyum işte ben.
Başka bir seçeneği düşünmeyecek, merak etmeyecek değil ama ah etmeyecek kadar mutlu.
Dostlarımı düşündüm sonra, yıllar yılı konuştuğumuz bir şeyi dün akşam anladım Coupling seyrederken... 'Excuse person' inancının hepimizin içinde bir yerlerde olduğunu bir kez daha anladım ve excuse person'ı olduğum kişilerin benden daha mutlu, daha keyifli, yaşadıkları mutsuzlukları tümden unutturacak kadar mutlu olmalarını diledim. Dileklerim gerçek olur mu bilmem. ne zaman olur bilmem...
Şimdi yine Eylül geldi, yine biraz hüzün... Ama hüzün olmadan da keyfin neşenin değeri anlaşılmaz belki... Hüzünlü bakışlarıyla Eylül bizi sonbahara götürecek ve yine bahar gelecek. Umutla...