8 Ara 2011

Geceler uzun, geceler karanlık...

Sene 2011. 30 yaş dönemecini geçeli 1,5 sene oluyor. Dönem dönem, "yaşlandım galiba", "30'u da geçtik" serzenişlerinde bulsam da kendimi, aslında çok da önemsemediğimi biliyorum bu yaş işini.
Sadece zaman geçtikçe tahammülsüzlüğümün arttığı bir hayat olduğunu fark ediyorum. Belki de sadece bu. Her işi birileri adına yükleniyor ve yapıyor olmaktan, unutulmaması gereken bir sürü şeyi hatırlamaya çalışmaktan, günler ve geceler için plan yapmaktan yorulduğum zamanlarla sıkça karşılaşıyorum. Yoksa hayat aynı hayat olsa gerek. Bunca şeyin arasında değişen bir şeyler oldu ve ben fark etmediysem de bilmiyorum, affınıza sığınırım.
Bazı sabahlar kötü uyanıyorum mesela, her sefer rahatsız - huzursuz edici, tedirginlik veren rüyalarla geçen gecelerin sabahı. Böyle sabahlar, günler birbirinin aynı gibi hissedip mutsuz oluyorum.
Bir değişime ihtiyacım olduğunu söyleyip duruyorum kendime, de, ya bu sadece bu kadar basit değilse?
Geceler uzun, geceler karanlık. Bu ara sabahları göremiyorum hiç.

14 Eki 2011

Kitap arası kırpıntıları

Aslında bir çeki düzen vermek için belki bu kocaman yığına, her bulduğumu burada biriktirmenin faydası olabilir. Sonra o neredeydi, bu nerede gibi sıkıntılardan uzak olmanın kolay bir yolu belki de...
Dört Şubat İki bin on tarihli bir küçük yazı buldum. kim bilir neyin üzerine yazılmış bir yazı. o kalın sarı çizgiyi hatırlıyorum bir yerlerden ama uzakta sisli bir hayal.
***

Durulacak bir yer yok. Gidilecek bir yer yok. Gözlerimi kapattım ve “öylece” bekliyorum. “Ne yapıyorsun?” diye soranlara “hiç” diyorum. Susuyorum. Hâlbuki bir adım sonrası ile bir adım öncesi arasında sonsuz bir yolculuğu hesaplıyorum. Nasıl oldu da buraya geldim bilmiyorum. Beni buraya kim(ler) getirip bıraktı?

Gökyüzüne bakıyordum sanki bir an önce. Ve sanki masmaviydi. Sonra birkaç beyaz bulut… Şimdi ise buradayım, bu kalın sarı çizginin üstünde. Bir adım ötesi birazdan gelecek olan metronun yüzümü yalayan rüzgarında, bir adım geride “önce inenlere yol veriniz” ibaresi ile birlikte uslu uslu metro bekleyen insanlar.

***

Kim bilir o sarı çizgiyi geçmeyi düşünen kaç kişiye içi boş gelir yazılanlar, ama belki onlar bu yazıyı hiç bir zaman okuyamayacaklar.

Dışarıda yağmur, içerimde mecburiyetlerimden kaçma dürtüsü...

2 Eki 2011

Bataklığa saplanmak, öfke ve diğer şeyler...

Bazen bir şeyler oluyor, birileri bir düğmelere basıyor sanki gizli köşelerde ve ben deliriyorum. Gerçekten...
Yapmak istediğim son şey, öfkemi kontrol etmek oluyor. Sonraki yapmak istemediklerim de her zaman olmaya çalıştığım o insan gibi olmaya çalışmak oluyor. Sinirlendiğim insanlara ters laflar söylemek, kabalık etmek; kilo alacağımı - midemin bulanacağını - ağrıyacağını bile bile en olmayacak zararlı şeyleri yemek, kimseyi görmemek - kimseyi duymamak istiyorum.
Herkese "biraz yalnız kalmak istiyorum" demek istiyorum. Sokakta olduğuma filan aldırmadan ağlamak, ağız dolusu küfredip, birilerini itip kakmak istiyorum. Ve bütün bunları istemem için sevdiğim insanların aptalca bir şeyler yapması yeterli olabiliyor bazen...
Her zaman aynı bataklığa saplı durmayı alışkanlık haline getiren, bunun mutsuzluğunu kendine şiar edinen ve bu saçmalığı onaylamayacağımı bildiği için benimle paylaşmaya bile çekinen adam, benim onu gördüğüm kadar dost değil mi bana? Yoksa ben de ona benim ondan beklediğim kadar dost, inandığım kadar açık yürekli olamadım mı? Ya da hayat her zaman verdiğimizin karşılığını alabildiğimiz bir mecra değil mi aslında? Eşitsizlikler sebebi il mi dönüyor dünya? Denge kurulsaydı eğer, hayat daha mı az öfke ile doldururdu içimizi?
Kıskançlık mı içimdeki bilmiyorum. Kıskançlıksa zaten, bu ne saçma bir kıskançlık onu da bilmiyorum. Tek bildiğim, hayatta hiç olmamasını istediğim bir kaç şey var ve ben bunu yürekten dilemekten utanmıyorum. Diliyorum ki bu dertlerin üstünü örtecek kapkalın bir örtü serilsin. Geçmiş günler unutulsun ve geçmişte kalsın. Bir gece vakti, kırgın ve öfkeliyken diliyorum bunu. Tüm kalbimle, bataklığa saplananların çıkmak için bir el uzatmasını diliyorum...

15 Ağu 2011

Mühim işler bitirmenin huzuru

Bazı günler aklınızdaki işlerin çoğunu tamamlamanın huzuru gelip yerleşir mi içinize?
Ben o hali özlemedeyim işte bu ara, kafamda pek çok iş planı olmasına rağmen hem de...
Bir yanda evin içinde saçak saçak harabe hali, bir yanda en yakınlarıma yapmam gerekenler - ki nasıl yapılacağı muamma -, ikinci işim olarak üstlendiğim hikayelere karşı sorumluluklar, okul sıkıntıları, arkadaşlara ödevler... Uzar gider bu dert silsilesi. İncir çekirdeğini doldurmaktan öte gitmez belki ama yine de ağır gelir işte bünyeye...
Kesin temizlik vaktidir o huzra erişmek istiyorsam eğer, mühim işleri bitirmek lazımdır...

21 Haz 2011

Yılın en uzun günü diye mi bu kadar zor geçiyor zaman?

Yoksa aslında olay sadece sevmediğimiz şeyleri yaparken zamanın daha yavaş geçmesinden mi mütevellit?
Bu sabah kendime dair bir şeyi daha fark ettim servisten inip de odama doğru yürürken. Her an istifa etmeye istekli olacak kadar seviyorum işimi! Yeni bir işim varmış yokmuş değil derdim, burada olmamak, bu işleri yapmamak galiba.
Öyle bunalmışım ki kısır döngüden, hamster gibi hissetmenin nasıl bir açıklaması olur başka bilmiyorum, her zamanki gibi kendimi en büyük kaçışa, yemeğe veriyorum. Bu benim için kötü zamanların başlangıcı olabilir mi? Olmasın. Daha yeni kıvrıldığım zorlu dönemeçten sonra, bir süre huzur istiyorum artık ben.

20 May 2011

Puslu günler

Koca bir sis bulutu var üstümüzde, bıçakla kessen kesilir. Üstümüzde kirli bir ıslaklık, sabahın çiği yüzümüzü üşütüyor. Bahar gelecekti hani? Güneşli günler görecektik? Güzel günler?

Belki de durup beklemeli ve yine inanmalıdır şaire;

Güzel günler göreceğiz çocuklar
Motorları maviliklere süreceğiz
Çocuklar inanın, inanın çocuklar
Güzel günler göreceğiz, güneşli günler
Motorları maviliklere süreceğiz

21 Nis 2011

akıp geçiyor zaman...

Mutsuzluğun tanımı değişmiyor belki, ama içeriği çeşitleniyor günden güne...
Evde bir başına kalmak büyük bir mutluluk iken, az sonra başkalarının olacağını bildiğinde o yalnızlık büyük bir mutsuzluğa dönüşüyor mesela.
Hakan Günday'ı okuyan pek çok insan olduğunu görünce, kalp kırıklığı oluşuyor biraz. O cümleleriyle adamı yaralayan adam gitmiş gibi geliyor. bir süre sonra hangi kelimeyi nereye saplayacağını biliyormuşsun gibi geliyor...
Gökyüzü böyle hep bir bulutlu, bulutlar hep bir telaşlı gibi geliyor.
Sevilen insanların gizli saklı işler yapmaları senden - sırf senin onaylamayacağını bildikleri için üstelik - kalbinin kenarını eziveriyor. Hiç aramayasın sormayasın geliyor sonra. Hepsinden kaçıp gidesin, uzak - kuytu bir yerlere saklanasın.
Ama yok artık öyle bir yer, kimsenin bilmediği kapıları açan bir anahtar yok.
Zaman hızla akıp geçmede ve yalnızlık asla bizi istediğimiz zamanlara istediğimiz koşullarda ziyaret etmemekte. Akıp geçiyor ve hepimizi suyuna katıp sürüklüyor işte...

2 Oca 2011

yeni yıl yeni umutlar demek olsun...

Gözlerimi kapayınca içimde yanıp sönen o yeşil ışık olmasın artık. Bisiklete binmeyi öğrenmiş olayım. Hafta sonlarım uzun olsun, bir şehir turu tadında olsun hafta sonlarım. Küçük dükkanları, turşucuları, şarküterileri, bakkalları, salepçileri, trikocuları, züccaciyeleri, tuhafiyeleri, bir milyoncuları, eskicileri, az kimsenin bildiği o üç masalı esnaf lokantalarını, üç basamakla inilen pastaneleri, manikürcü kızların hikayelerinin olduğu o kuaförleri, eski kapıları olan eski evleri göre göre dolaştığım hafta sonları olsun.
İşten dönüşlerim bir umut ışığı olsa da bana, gidişlerimde de bir hevesim olsun yeni güne dair. İçimde bir gurur olsun yaptıklarım için, ve yapmadıklarım için hevesim...
İnsanlardan yabancılaşmayayım baktıkça yaptıklarına. Kendimi soğuk, yabancı ve uzak hissetmeyeyim çokça yakınımda duranlara...
Bir örgüye başlayayım mesela, delikli olsun dört bir yanı ve sadece benim elimden çıkmış incecik güpgüzel bir örgü olsun bittiğinde, herkesin içine bir kış sıcaklığı düşürsün baktıkça.
Büyük bir kapıdan içeri bir adım atayım, Kahramanın sonsuz yolculuğu gibi. Alt üst edilmiş hayatlardan kaçma şansım olsun, güzel haberler için arasın insanlar beni. Sokaklarda dolaşırken sorumluluklarım değil sevdiklerim olsun aklımda. Kendi kendime gülümseyeyim...
Sağlık olsun, keyif olsun, huzur olsun, mutluluk olsun. Yeni yıl yeni umutlar demek olsun!