8 Ara 2009

Nerede başlar yalanlar, doğrular nerede biter?

İncecik bir çizgidir hayatı ikiye bölen, bazen de üçe - beşe... O kadar büyük şeyler sanırız ki hayatımızı kırıp dökenleri, bir türlü üstesinden gelinmez zannederiz. Oysa ki bizim baktığımız pencere kadardır tüm gördüklerimiz. Tüm büyüklükler de bu pencere ile orantılı...
Bazen o pencerelerin dışına taştığımızı düşünür ona göre kurarız cümlelerimizi. Boyumuzu aşan laflar ederiz, hoş bir sada bırakmak umuduyla yüreklerde. Ama her zaman başladığı yerden doğru gitmez cümleler... Bir bakarsınız başı ile sonu apayrı yönlere gitmiş anlattıklarınızın. Kimi zaman cesaret vermek, kimi zaman azarlamak, kimi zaman teselli etmek için eğip büküvermişsiniz gerçekleri... İşte o zaman, bu sözlere yalan denir mi, bilemezsiniz. Siz demeseniz, başkaları der belki ama bir de vicdan vardır, yürek çarpıntıları vardır, kalp ağrıları, sevilenler için duyulan endişeler vardır. Yalan diyemezsiniz bütün bunlara. Ve bütün bunlar camı eriten ateş gibi cümleleri eritir, eğip büker içinizde. Hepsini siz de anlayamazsınız. Bir bakarsınız, cümleler başladıkları yerden farklı istikametlere dönmüş yüzlerini; yalanlar nerede başlamış, doğrular nerede bitmiş anlayamazsınız...

Hiç yorum yok: