8 Mar 2010

Ağlamak güzeldir...

Bazen çok çaresiz oluyor insan, elin kolun bağlı gibi. Hiç bir şey çözülmez sanıyorsun, bütün her şey üstüne geliyor sanki, çıkışı bir türlü bulamıyorsun filan.
Biliyorsun bir yanlışın var, evet, ama herkesin yaptığı onca yanlışa rağmen hayatlarına devam etmeleri o kadar kolay gibi görünürken, herkes öyle tasasız gülerken, her şey sana niye bu kadar ağır geliyor anlamıyorsun.
Keşke, yalnız kalabilsem diyorsun mesela, açtığın her kapının ardında bir insan oluyor. Kimi sana muhtaç, kimi ise öylece orada. Ama senin yalnızlık hakkını bir çırpıda yok ediyorlar işte...
Keşke, işe gitmesem diyorsun misal, katılman gereken en az üç önemli toplantı oluyor. Sanki sensiz hayat devam edemezmiş gibi, bırakıp gidemiyorsun ve devam ediyorsun.
"Keşke her şeyi bırakıp gitsem" diyorsun, ama yapılacak işler, sorumluluklar, sorulacak sorular ve bunların cevapları var, gidemiyorsun.
Daha kötüleri de var, biliyorum diyorsun, biliyorum. Bu da geçecek diyorsun, ama uzuyor, büyüyor, büyüyor, kocaman bir karanlık oturuyor yüreğine... Gece 3.48'de uyanıyorsun her gün, gün ağarana kadar gözünü kırpmadan düşünüyor, çıkış yolunu bulamıyor, yaşlanıyorsun.
Bir ağlasam diyorsun, geceye - gündüze bir ağlasam... Şöyle dizlerimi toplayıp göğsüme çeksen, otursam gözyaşlarım bitene kadar ağlasam, kimse olmasa yanımda bir - iki kişiden başka, onlar da hiç soru sormasa, bitene kadar yanımda dursalar sadece. Ama ağlayamıyorum. Yurttaki odamı bile özler oldum, sanki nefes alamıyorum.
Biliyorum, uyanınca geçecek dediklerimizden değil bu, uyanamıyoruz ve geçmiyor da zaten. Hoş, geçiyor da aslında, ömürle birlikte geçtiğinden çok da faydası olmuyor bu geçişin.
Ağlamak güzeldir biliyorum, ama gel gör ki, onu bile yapamıyorum...

Hiç yorum yok: