13 Ara 2009

Bu insanlar beni öldürecek ama ben ölmeyeceğim...

Gökyüzü kapkara, hava ayaz. Soğuk ve yağmur çiseliyor. Bir ayaz ki, insanı ısırıyor. Parmak uçları donuyor insanın. Her biri farklı dünyaların insanı olan dört kadın buluştuk sıcak bir kuytusunda İstanbul'un. Boğaz ışıl ışıldı, müzik var mı yok mu bilmiyorum. Şarap yoktu, kar da yağmıyordu. Ama yağsa eksiksiz olurdu. Hatta ölsem eksiksiz ölürdüm belki...
Öyle farklı kadınlar olduk ki, anlatsak roman oluruz. Hep dediğimiz gibi giderek "Sex & City" haline dönüşüyoruz. Her şeye bambaşka bakan, bambaşka hayatlar yaşayan insanlar olduk. Bütün farklılıklarımıza rağmen yine de eksiklerimizi tamamlayıp, aklımızdakileri değiş tokuş edip yaşamaya devam ediyoruz birlikte. İyi ki de ediyoruz....
Hayat beni yoran küçük adamlar ve küçük kadınlara karşı ruhumu dik tutmaya çalışmakla, duygularımla, davranışlarımla savaşmakla, günü geceye geceyi gündüze devirmekle geçiyor.
Fütursuzlara öfkelenip, kanları deli akan - dış dünyayı unutup sadece kendisi için yaşayan - insanlara sinirleniyorum. Sesim yükseliyor, gözlerimde kıvılcımlar çakıyor belki. Hayatı sorgulamaya daha bir eğiliyorum, hırsla bırakıyorum elimdekileri - eteğimdekileri. Kelimeleri insanlara saplıyor olmayı umursamıyorum. Öfke büyük bir alev her şeyin üstünü örtüyor, yalazlıyor etrafımı. Ama ben dönüp bakmıyorum - bakamıyorum. Belki de sadece o zamanlar dünyayı unutuverme lüksünü yaşadığım için boş veriyorum. Her zaman böyle olan insanları kıskandığım için aslında onlara kızıp onlar gibi oluyorum.
Belki beni öldürmeye çalışıyor hayat. Belki değiştirip dönüştürmeye çalışıyor kendine. Diğerlerine - o her zaman kırık dökük tariflediğim, uzak durduğum, uzak tuttuğum kişilere benzetmeye çalışıyor. Ve bu insanlara benzemek, bu insanlar beni öldürecekler. Ama hayır, ben ölmeyeceğim. Her zaman yalnız da olsam, sonunda tek başıma da kalsam ve hayat karşımda dursa da, tüm o insanlar gibi olmayacağım. Bu bir karşı duruş değil, beceriksizlik aslında. Yapamayacağım.
Belki bir gün bu insanlar beni öldürecek ama ben ölmeyeceğim.

8 Ara 2009

Nerede başlar yalanlar, doğrular nerede biter?

İncecik bir çizgidir hayatı ikiye bölen, bazen de üçe - beşe... O kadar büyük şeyler sanırız ki hayatımızı kırıp dökenleri, bir türlü üstesinden gelinmez zannederiz. Oysa ki bizim baktığımız pencere kadardır tüm gördüklerimiz. Tüm büyüklükler de bu pencere ile orantılı...
Bazen o pencerelerin dışına taştığımızı düşünür ona göre kurarız cümlelerimizi. Boyumuzu aşan laflar ederiz, hoş bir sada bırakmak umuduyla yüreklerde. Ama her zaman başladığı yerden doğru gitmez cümleler... Bir bakarsınız başı ile sonu apayrı yönlere gitmiş anlattıklarınızın. Kimi zaman cesaret vermek, kimi zaman azarlamak, kimi zaman teselli etmek için eğip büküvermişsiniz gerçekleri... İşte o zaman, bu sözlere yalan denir mi, bilemezsiniz. Siz demeseniz, başkaları der belki ama bir de vicdan vardır, yürek çarpıntıları vardır, kalp ağrıları, sevilenler için duyulan endişeler vardır. Yalan diyemezsiniz bütün bunlara. Ve bütün bunlar camı eriten ateş gibi cümleleri eritir, eğip büker içinizde. Hepsini siz de anlayamazsınız. Bir bakarsınız, cümleler başladıkları yerden farklı istikametlere dönmüş yüzlerini; yalanlar nerede başlamış, doğrular nerede bitmiş anlayamazsınız...

7 Ara 2009

Hiç kimse gerçekten kötü değildir aslında...

Biz öfkeyle her şeyi siyaha boyarız ya aslında, gözlerimiz görmez bazen o kötülerin de "iyi" taraflarının olduğunu... Bazen de o gerçekten kötülerin iyiliklerini görünce ne yapacağımızı şaşırırız. Oysa öyle bir yer ki şu anda durduğum, sanki elimde bir kocaman Pamuk helva, kocaman bir lunaparka dalmak üzereyim. Ve arkamda kalan hayat şu ara beni hiç mi hiç ilgilendirmiyor! Kötüler istediklerince kötü, iyiler istediklerince iyi ya da tam tersine iyiler kötü, kötüler de iyi olabilir. Umursamıyorum. Zaten hep inandığım bir düsturu tekrar edip herkesi kendileri ve çevreleri ile baş başa bırakıp aradan çekiliyorum: Hiç kimse gerçekten kötü değildir aslında, kötülük zamanla oluşur. Ve yeterince derine bakarsak, herkesin içinde iyi bir şeyler olduğunu görürüz.