8 Haz 2009

Ağustos Çıkmazı

Beni koyup koyup gitme
ne olursun
durduğun yerde dur
kendini martılarla bir tutma
senin kanatların yok
düşersin yorulursun

beni koyup koyup gitme
ne olursun
bir deniz kıyısında otur
gemiler sensiz gitsin bırak
herkes gibi yaşasana sen
işine gücüne baksana
evlenirsin çocuğun olur
sonun kötüye varacak

beni koyup koyup gitme
ne olursun
elimi tutuyorlar ayağımı
yetişemiyorum ardından
hevesim olsa param olmuyor
param olsa hevesim
yaptıklarını affettim
seninle gelemeyeceğim
beni koyup koyup gitme
ne olursun.

Bütün ölü şairler bizi anlattılar hep, o eşssiz yazları, baharları, aşkları, ölümleri, hüzünleri...
Ben ise kendimi anlatamıyorum kendime bile. Kime uzansam çekiyorum elimi geri. Çünkü biliyorum, bana giden tüm yollar kapalı. Kendim kapatıyorum. İyilik için yapıyorum bunu üstelik. Yani öyle olduğunu sandığım için alışmışım böylesine. Göz kırpmak gibi, kendime giden yolları kapatıyorum bir bir. Kendimle yüzleşmek istemiyorum belki. Hayal kırıklıklarımla hesaplaşmak, onları kabullenmek, büyümek istemiyorum.
O gizli çemberin dışındaki herkesten - herkesten hem de - uzakta olmak, habersiz olmak, ve dahi onlarla iletişmemek istiyorum. Hiç biri bilmiyor bunu. Hiç biri beni o kadar çözemedi çünkü. Ben çözememişken onlar nasıl çözsün, değil mi ya?
Şarkılardan fal tuttum, çıktı. Ama ne dilediğimi unuttum. İçimdeki çıtırtıları duyuyorum durduğum anlarda. Duymak istemiyorum oysaki. O çıt çıt sesler hayra değil, duymayayım diyorum. Kimsenin duymadığı çıtırtıları tek başına duymak hiç bir işe yaramaz diyorum. Bu çıtırtılar beni ileri değil geri götürüyor ama kulaklarımı tıkayamıyorum içime. Çıtırdıyor durup durup bir yerler. Kıymıklar giriyor o çatlaklara. Durmuyor, çıtırdıyor. Çıt. Çıt. Çıt...

Keşke bir yolu olsa duymamanın.

Çıt.

Çıt..

Çıt...

Hiç yorum yok: