6 Eyl 2009

Hoş Geldin Kadınım...

hoşgeldin kadınım benim, hoşgeldin
yorulmuşsundur,
nasıl etsem de yıkasam ayacıklarını...
ne gül suyum ne gümüş leğenim var...
susamışsındır
buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim
acıkmışsındır
sana beyaz keten örtülü sofralar kuramam
memleket gibi esir ve yoksuldur odam
h
oşgeldin kadınım benim, hoşgeldin
ayağını bastın odama,
kırk yıllık beton çayır çimen şimdi
güldün,
güller açtı penceremin demirlerinde
ağladın
avuçlarıma döküldü inciler
gönlüm gibi zengin,
hürriyet gibi aydınlık oldu odam
hoşgeldin kadınım benim, hoşgeldin

Ne güzel demiş Nazım Hikmet, ki zaten her seveninin aksine ben aşkını severim Nazım Hikmet'in.

Dostlarla konuşurken anladım ki, herkesin bir kuytuluk beklentisi var. Bir güvence arıyoruz kendimize... Öyle ya da böyle hepimiz bir sığınak arıyoruz kendimize. Bir düzine insan olana kadar beklemeye gücümüz direncimiz var mı, ilk kim nerede düşer, nerede kaybolur bilmiyorum ama bunun mümkün olduğunca geç olmasını diliyorum. Kimse düşmesin, kimse kırılmasın, kimse kaybolmasın diliyorum...
Dinledikçe dertlerini dostların çok dertsizim onu anlıyorum. Düşündükçe kendimi, dertli miyim onu da bilmiyorum?

Hiç yorum yok: