5 Kas 2009

Cehennem Kapıları


Hakan Günday'ın yazılarını okuya okuya yürümek istiyorum sokaklarda, önüme bakmama gerek kalmadan yürütsün biri beni yollarda, tıpkı dün olduğu gibi... Ya da kimse koruyup kollamasın, yürütmesin beni; çarpsınlar insanlar bana? Ne olacak ki?
"İnsanlar kendi cehennemlerini kendi elleriyle yaratıyorlar" diye yazdım çok sevdiğim bir dosta iki satır yazarken bugün. İçimizde çift yüzlü baltalar, parça parça edip savurduğumuz cam kırıkları, dünlerden bugünlere devir ettiğimiz acılar, huzursuzluklar... Üstünden neler geçse de unutmayı başaramadığımız sızılar, bir de o kiminle, nerede, ne yapıyor olursak olalım hiç kaçamadığımız yalnızlık hissi biraz. Cehennemi öyle bir ateşliyor ki düşündüklerimiz, bıçaklar da, camlar da erimeye yüz tutuyor. Azıcık törpülenince sivri uçları camların, bıçakların bir koşu yenilik peşine düşüyoruz. Sonuç? Yine cam kırıkları, yine labrisler. Önce bunlardan arındırmalı insan kendini ki, cehennemine giden taşları döşemesin yoluna. Ne güzel demiş Dante; "Hayatımın ortasında cehennemin kapılarına gideceğim."
Galiba hayatın ortası, her zaman tam da durduğumuz yer. Ve aslında hepimiz Cehennem kapılarında veriyoruz savaşımızı. Mühim olan bu savaşların neresinde, neye öncelik verdiğimiz. Her zaman en önde savaşanın kendimiz olduğunu unutmayıp her yerde baş köşeyi kendimize ayırmamız... Evet efenim, gerekiyorsa Cehennemin kapıları önünde bile kendimize tapınacağız; hayat bize acımaz, şeref madalyasını da hiç takmadı yakamıza bugüne kadar onca yaşanana rağmen, o halde kendi paçamızı kendimiz kıvırıp suyu öyle geçeceğiz. Cehennem varsa Cennet de vardır çünkü... Dünya varken Umut'un da hep olacağı gibi...
(29.07.2008)

A: kurda sormuşlar, neden boynun kalın diye,kendi işimi kendim görürüm de ondan demiş.kendi işlerimizi,vazifelerimizi,bir ton derdimizi kendimiz görüp çekip,yırtılıp filan duruyorsak neden kendi keyfimizi de kendimiz sürmeyelim yahu ve bir lokma canı olan bit kadar zamanlarımızı ne olduğu belirsiz öyküleriyle tıka basa dolduralım.bak gene diyorum, kimse ama hiç kimse murathan mungan ya da orhan pamuk'u karşısına alıp "ah nalan, bunu bana nasıl yaparsın" edebiyatı çekemez, çektirmezler kardeşim.:)
bak hakan günday da aynıdır, eminim.
(ve aslında piç'te anlatıyor bunu ince ince,anlayana. bir de penguen'deki genco karakteri bazen sanki hakan günday tezatından oluşmuş gibi geliyor bana.)
şimdi çıkıyorum ben, sızmadan. bir sigara yakıp üffürte üffürte yürüyeceğim tophaneye doğru.sonrasında ev, mert gelecekmiş falan.:)
yazarım gene, kaçar ben
öpücük çok
(29.07.2008)

C: Şimdi bu yazdıklarınızla alakasız olacak ama ne yapayım:) peşpeşe yazdığınızı görünce aklıma buluştuğumuz o akşam geldi:) hani devasa havuçlu kek+çay olan akşam:) hani benim başımda matrak işler dönüyordu:) (ne zaman dönmedi ki derseniz, bir şey diyemem:):)) diyorum ki tekrarlasak:) tekrarlayım lütfen :)
yazdıklarınla ilgili ise tek diyebileceğim melisim; (hala) yazabiliyor olmanın ve yazdıklarınla dahi olsa kendini/derdini anlatabiliyor olmanın kıymetini bil
(29.07.2008)

A: bence biz buradan bir yokuş yaratıp ceyda,"yarılaraktan sallanabiliriz" en delikanlısından ve sanki bu bir yazışmanın en kendiliğinden olanı olur,tabi ben biraz işin sürpriz halini bozmuş olsam da...
buluşma fikri bana da çok keyifli gelir, bu aslolan ekibini toplayıncaya önce biz bir görsek birbirimizin hallerini yahu:)
haftaya fatoş yok,işyeri hafif cehennemsi olacak benim için, o yüzden gün için haftaya gün verememekteyim ama eğer olursa bir sonraki hafta da buradayız efem:)
eğlendirebilirim sizi kova doldurup yıkanma hikayelerimle en termosifonsuzundan.ve beraberinde elektirik ustaları ve sanırsın bir karnaval halidir bir evi diğerine taşımak.
ve bazen hala sanki aykutun ruhunu yavaş yavaş bu eve taşıdığını hissediyorum,sanki hala tam olarak buraya gelmiş değil gibi geliyor bazen,işte bu da böyle incelenesi enterean bir haldir, kekin yanına iyi gidebilir.
çok sevgiler
(31.07.2008)

Hiç yorum yok: