5 Kas 2009

Yıllar yıllar önceydi...


Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.

Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni,
Gelme, artık neye yarar?
Yıllar önceydi bir arkadaşıma mektup yazıyordum, ve ilk başına bu şiiri yazmıştım. Keyifsizdim; bir şeylere sıkılmış, birilerine kırılmıştım kuvvetle muhtemel... Bugün, güçlendikten sonra ben pek çok şeyin ardından, geç gelen özürlerle karşılaştığımı fark ettim birden bire. Aslında vaktinde hep beklediğim, hayalini kurduğum olayların gerçekleştiğini gördüğümü fark ettim. Artık o zamanki değerlerini taşımasalar da hiç biri, yine de beni mutlu ettiklerini fark ettim. Tespitlerimde yanılmadığımı bir kez daha gördüğüm için...
Sigarasının dumanını aşkla içine çeken; beni sevmediğini söyleyip beni kızdırmaya çalışırken bile gözlerinde kocaman sevgisini ve yüreğini okuduğum U.'um, sükunetini hiç kaybetmeden beni sakinleştiren sözleriyle A.'im, güçlü deli dolu görünen ama gözlerindeki her bulutu okuyabildiğim Ö.'üm... Gülümsemeleri içimi ısıtan mutlulukları yüreğimi ferahlatan E. ile Miço'm, konuşmadan birbirimizi okur hale geldiğimiz - ve aslında artık bundan kurtulmak istediğimiz:) - C.'m, mavi yeşil gözlerinde kocaman endişelerle beni düşünce kaldırmak için bekleyen ayna dostum G.'m, çok bunalınca bir ferah nefes veren güvenli sığınağım A.'m, kafamızdaki tüm soruları şarapla boğmayı alışkanlık edindiğimiz İ.'im ve E.'ım, mekan sebepli ayrı olduğum ruhumun şenlikli tüm dostları, anılarımın ortakları arkadaşlarım...
Öyle kocaman bir koruyucu kalkan var ki etrafımda, tüm düşmelerimde - kalkmalarımda - kalkamamalarımda "yanımda" olduğunu bildiğim tüm sevdiklerim beni her incinmede tamir ediyor güvende hissettiriyor. Ve öyle büyük ki bizi yaratan, ve ben - bence - öyle sevgili bir kuluyum ki, her üzüntümün sonunu - çok zaman geçse de üstünden - "iyi ki", "şükürler olsun ki" ile karşılıyorum. Ve bunun farkına varıyorum. "Evet" diyorum, "Bak o gün bugünmüş". Her seferinde ne kadar ucuz atlattığımı, ne kadar sevindiğimi, ne kadar hafif ve huzurlu hissettiğimi görüyorum tüm incinmişliklerin üzüntülerin ardından...
Uyanıyorum bir sabah, okumak istediğim bir kitabı alıyorum elime, sevdiğim bir şarkıyı atıyorum şarkı listesine, çal diyorum tekrarlı çal. Okuduğumun daha tamir edilemez, daha gerçek, daha acı ve fakat daha çarpıcı olduğunu görüyorum, bir yandan etkilenip bir yandan ferahlıyorum. Bir yandan giderek gerçekleşen, acımasızlaşan dilimi düşünüyorum, uzağına düştüğüm insanları ve bununla duyduğum hafiflemeyi... Satır aralarında okuduğum düşünceleri diziyorum aklıma kat kat. Her birinden en sevdiğim kelimeleri alıp yeni cümleler yazıyorum kendime. Ve gülümsüyorum. Ayşe'min dediği gibi, her yaşanmışlık, hayalimde yazdığım her senaryo öyle çok kelime öğretti ki bana, artık o küçük riskli bölge dışında incinmiyorum, seziyorum, görüyorum ve anlıyorum neler konuşulduğunu satır aralarında... İyi ki diyorum, bugüne böyle geldim. Kendini sevmek iflah olmazlık örneği belki. Ama kim ister ki iflah olmayı?
(29.06.2008)

A: Süratle büyüyen ama yaşlanmayan, bilge çocuk arkadaşım benim:)

akşama oturup konuşacak, biraz çay ve bir dilim kek ile şöyle geçen gün-hafta-ay ve yılların süzgecinden geçecek olmak, bu demlenmişlik hissiyle keşfettiğimiz, bize yeni başkalarına ohooo bilgileri paylaşacak olmak...
işte bir buluşma öncesini bunca keyiflendiren ve günün, ne kadar yorucu olursa olsn, keyifle geçmesini sağlayan şey bu.
yazdıkların için teşekkür ederim, sen de benim için çok yakın bir dostsun artık, bir tanışıklığı geçireli çok oluyor aramızda bu yüzden bu duruma arkadaş demek ne denli doğru olur bilemem.
çok sevgiyle kucaklıyor ve şu kalan dört saatin de ikimiz için kolay geçmesini diliyorum:)

(03.07.2008)

Hiç yorum yok: