16 Kas 2009

Bak içime gör beni...

Hepsini yakalayamadım sözlerinin. Ama öyle içten söylüyordu ki Olgun Şimşek, bunun da benim şarkılarımdan - türkülerimden mi demeliyim? - olduğunu anladım ilk seferinde...

Aklım nasıl şaşkın

Sevdam deli taşkın

Sen görmezsin amma,

Narındayım ben aşkın

Bak içime gör beni

Tut elimden yak beni

İstemezsen bu aşkı

Otur baştan yaz beni.

İçimdeki burukluğu yazıya dökemedim. Ama benim yerime dökenler olmuş, dinlemek şansım oldu. Sevgili kardeşim, en değerli dostum, aynadaki yüzüm ve uzağımdan bana bir sevgi bulutu yollayan bir kaç kişi hemen düştü ardına sözlerimin. Diyemedim ki, "ben aslında hep böyleyim" Geçer dedim sadece, "geçer, bu da geçer". Oysa ben, kendi başımda geçmeyen bir hastalık gibiyim bir bakıma. Aşım yok, ilacım yok, iyileşmeyen kronik bir hastalık gibiyim.

Bir kaç dostu dik tutmak misyonu ile çalışmam gerekiyor bir yandan, bir yandan kendimden korumam kendimi. Öte taraftan zaman hızla akıp geçiyor ve ben hayatımın gidişini kontrol edememenin huzursuzluğunu da ekliyorum üstüme.

2009'un bitmesine 1,5 ay kaldı ve bu seneye dair hayallerimin pek çoğu yeni seneye evrilmek durumunda kalacağa benzer. Sonra, bu hesapları yaptıktan sonra yani, yüzüme bir gülümseme oturtup hayata devam etmek zor. Ama zaten, kolay şeyleri sevmem de ben...

Saydam olsak, içimiz görünürdü de, o zaman belki de daha zor olurdu hayat. Şimdi en azından kimse kimseyi görmüyor içimden...

Hiç yorum yok: