8 Kas 2009

Bir pazar gününün ardından...


Sabah KPDS'ye girmek üzere KocaMustafa Paşa'ya gittim. Küçük bir okulda - ilk öğretim okulu olduğu için küçüktü elbet; küçük sıralar, küçük askılar, çarpım tablosu, mevsimler, andımız ve tarih çağları... - girdim sınava. Çıktığımda yağmur çiseliyordu, her şey ve herkesin kaybolduğu bir zaman gibiydi. Sokak boştu neredeyse, bir kaç genç - sadece gençlikten ibaret olan, dertleri de hayatları da, dünyaları da tam da oldukları - göründükleri kadar olan; o her geçen dakika da büyünen ve bir daha asla aynı olunamayan, en uçarı, en "genç" olunan zamandan gençler - bir kaç sigara izmariti, bir çöp arabası, dükkanının önünde sokağı izleyen bir bakkal. Öyle başka bir zaman, öyle var olmayan, öyle her şeyin dışında olduğum bir şey gibiydi ki o dakikalar...
Otobüse bindim. Yağmurlu bir pazar öğleni küçük bir kasabadan gidiyor gibiyim... Öyle bir kaderine razı, öyle bir hayatı kabullenmiş gibi duruyor ki her şey, ilk fırsatta gelip gezmeye çağırıyor sanki beni. Hani bazen uyanır insan, içinde o ender bulunan huzur vardır. Olduğun yerde olmanın o biraz da korkutucu - olduğun yerde olmayı öylesine seversen, değiştirmek istemezsin çünkü, hep öyle kalmak istersin... - huzuru ile dolmuşsundur sanki. Zaman öyle kalsın, gidilecek bir randevu, görülecek bir arkadaş, takınılacak bir ifade, yarın gidilecek bir iş, kazanılacak üç beş lira para, eve gidip gülümsenecek bir ana, baba, karı, koca, kardeş, arkadaş olmasın, her şeyden ve herkesten uzak, hepsine tanıdık ama hepsine de yabancı olmak istersin. Evler birbirine yaslı gibidir, beli ağrıyan yaşlıca bir amca sırtını evin duvarına dayamıştır, ev de ağrıyan belini yan eve... Yaşlı amca bir müddet dinlenir, soluklanmıştır, ağır ağır uzaklaşır. Ev gitmez, ev bekler, yorgunluğu geçmemiştir çünkü. Komşusunun omzuna dayalı sırtı, bekler. Her şeyin önünden geçip gitmesini... Toprağın derinine saldığı kökleriyle öylece durur. Belli ki biriktirir gördüklerini kuytu köşelerinde. Bir gün anlatacağı bir hikayesi olursa kullanılmak üzere. Her ayrıntıyı saklar. Bir paslı çiviyi, bir kırık iğneyi, bir kızıl saç telini... Sonra o yaşlı amca vardır, yol boyuna koyduğu alçak taburesine oturmuş çözdüğü pazar bulmacasına dünyadaki en önemli işi tamamlamak üzere gibi eğilmiş olan. Yolda ağır ağır yürüyen kimbilir hangi tarihten kalma bir pazar filesi içinde limonları ve patatesi görünen kamburu çıkmış tombul, yorgun yüzlü ama gülen gözlü teyze.
Tuhaf şeyler var hayatta, ya da sadece benim kafamın içinde belki... Önemli olan bu tuhaflıkları kabullenmek ve birbirlerine ve etrafa çarpmalarını engellemek mi, yoksa bütün bu "tuhaflıkları" düşünüp, kendini de cidden "tuhaf" zannedip kendini daha çok harap etmek mi seçilecek yol?
"Kırmızı: Terk edenlerin sırtlarının rengi." der Hakan Günday Azil'de, gökyüzünü kim boyar bilmiyorum. Yağmur bulutlarının adını unuttum. Öfke baltalarını bilemeden toprağa sapladım ama o kırmızı sırtların can yakan suretlere dönüşmelerini izlemek zorunda kaldım yine de...
Dışarda yağmur. Mor bir şemsiye. 5 YTL.
(04.05.2008)

A.: son zamanlarda okumuş olduğum bu en güzel yazı için ellerine bileklerine sağlık, güzel arkadaşım benim. Oradan nasıl görünüyor bilmiyorum ama buradan baktığımda ve özellikle de bu yazıya baktığımda yazım anlamında kendini nasıl delice geliştirdiğini ve diğer yazı yazan pek çok insana kıyasla nasıl kendine has bir perspektif geliştirip nasıl iddalı olmadan kocaman bir yazara dönüştüğünü görmek, bir nebze kıskandırmakla da beraber ne yalan söyleyeyim, bir arkadaşın olarak beni çok gururlandırıyor.
bu yazı, bana sorarsan çok önemli bir yazı bence bu yüzden. Bu bir düğüm noktası gibi, bu sanki bir eşik.ve ben seni o şeiğin üzerinden hafiflikte atlıyor gördüğüm için çok kıvançlıyım.
çok çok tebrik ediyor, saygıyla selamlıyorum seni.
çok sevgiler
(05.06.2008)

C.: İzin verdin ya, kızmaya geldim:) Şu yazını tekrar bi okusana, sonra da cevap ver "neden yapamayasın?" Ayrıca tekrar baktım EN ÇOK 3500 diyor, korkulacak bir şey yok yani:) eee ne diyeyim, son 2 ay ;) zaten bu işlerin en güzel yanı da bu; gün saymak :) içim kıpır kıpır (deniz kıpırtısız) :)
(10.07.2008)

Hiç yorum yok: