5 Kas 2009

Kardan adamlar erir...


Çocuktuk kardan adam yapmaya başladığımızda. Hiç bir şey o ilk yağan karda, boyumuzdan büyük kardan adamlar yapmak onlara ağız - burun yapmaya çalışmak kadar keyif verici değildi. Ne akşam ebesi oynamak, ne istop, ne saklambaç, ne de ortada sıçan. Bütn oyunların yeri ayrıydı elbet ama illa ki kardan adamdı. Sonra da hiç olmadı galiba...
Her yeri bembeyaz örtüp tüm kötülükleri, yanlışları, çirkinlikleri saklardı kar. Belki o yüzden, zaten küçük ve temiz olan dünya, sihirli bir güzelliğe bürünürdü. Kar soğuktu, elinde uzun süre tutarsan erirdi. Geriye sadece soğuk, üşüten bir ıslaklık kalırdı ellerinde... Güneş ışımaya başlayınca tüm soğuğa rağmen kardan adam dayanamaz yavaş yavaş erirdi. Kardan adamın erimemesini sağlamanın bir yolu olsaydı keşke... Keşke.
Sonra ne ara büyüdük, ne ara bu kadar geçti zaman bilmiyorum. Ama hala en sevdiğim kardan adamdır benim. O lapa lapa yağan kar, her yerin sihirli bir örtüyle bembeyaza dönmesi ve - artık sadece kiri pası değil - günahları, hataları da örtmesi hem garip bir şekilde o günlerin mutluluğunu, hem de o günlerin bir daha hiç olmayacağını bilmenin hüznünü getiriyor bana.
Her ne kadar pek çok şeyi öğrettiyse de ailem, insanlar ve hayat bana, kardan adamların eridiğini öğretemediler. Daha doğrusu onlar öğrettiler de, bilmekle kabullenmek aynı şey değil. Bile bile üstünden geçilen o yollar, o güvenilir görünen tanıdık hikayeler, aynı anda aynı bulutu görmek kocaman gökyüzünde, söze aynı cümlelerle başlayıp, aynı anda aynı şeyleri düşünmeler... Hem hep aynı kalmak hem de değişmek arzusu...
Zaman geçti, kardan adamlardan başka eriyen şeyleri de öğrendim. Umutların gün be gün nasıl kaybolduğunu, sevinçlerin ve neşenin bir anda uçup yerini derin mutsuzluklara bıraktığını öğrendim. Paralel doğruların sonsuzda kesişebildiğini öğrendim ancak. Matematikte istisnaların olduğunu ve o istisnaları sadece onların farkına varanların keşfettiğini öğrendim. Ama bilmek ile kabullenmek aynı şey değil, hiç olmadı.
Bazı şeyleri ne kadar değiştirmek istersek isteyelim istemenin hiç işe yaramadığını, 2*2 = 4 demenin bile nasıl zor bir karar olduğunu, bazı şeyleri hep susmak gerektiğini, bazı şeyleri hiç anlamadığımı ve galiba hiç anlayamayacağımı, yazara rağmen "niye varım?" sorusunu sık sık düşündüğümü ve bundan nasıl huzursuz olduğumu... Hepsini kardam adamlar gibi bildim ben kendimde. Taaa, o ilk zamanlardan beri vardılar aslında, sadece karlar eriyince ortaya çıktı bazı şeyler.
Bunları düşünen ve yazan kadının bende ne işi var bilmiyorum, o bensem bu gülümseme kimin onu da bilmiyorum. Bildiğim kardan adamların eridiği sadece.
Ama yine de kardan adamlar istediği kadar erisin, o soğuk ıslaklık onun bir vakitler orada olduğunu gösterdiği sürece, ben onları hep seveceğim...
(03.12.2008)

A: sonra insanlar kardan adam yeine, insandan adamları yeniden yapmanın derdine düşüyor, biraz daha şöyle olsa, şurası böyle olsa derken dişini geçiren, hayalindeki bir adamı yaratmaya başlıyor ve sonrasında adamı ilk haliyle sevmiş olduğunu hatırlıyor. dişini geçiremeyenlerin bazısı ömrünü tüketiyor uğraşarak, mutsuzluklarına mutsuzlık ekleye ekleye her yeni güne yeni bir program yaparak.bunların bir kısmı vazgeçip ellerindekinden, yeni bir kardan adamı bozuyorlar kendi hayallarrerindeki hale getirebilmek için. ve ortalık telef olmuş onlarca kardan adam ve kadınla doluyor, hiçbiri ilk yaratıldıkları gibi değil. sonra bir zaman, yavaş yavaş eritiyor o kardan adam ve insanları, bankalarda memurlar oluyorlar, vergi dairelerinde işlem yapmaya çalışanları azarlayanlar. çocukları döven öğretmenler oluyor, kedilere tekme atan esnaflar, ellerinde coplarıyla öğrencilere saldıran polisler ve diğerleri....
rubens'e sormuşlar, nasıl böyle güzel heykeller yapabiliyorsunuz diye, bir kalıbı alıp oymaya başlıyorum ve eksilttikçe yapacağım heykel kendini belli ediyor demiş.
biz ise elimizdeki kartopunun yanına yöresine eklediğimiz kar parçalarıyla kardan adamlar yapmaya çalışıyoruz, annelerinin bile bunca uğraşmadığı çocukları büyütmek için uğraşıyoruz.biz de yenildiğimizde bitecek ve bizler de dönüşeceğiz kendimiz de şaşırarak o sevimsiz çekiç kafalılara.
işte esasında pink floyd, "All in all you're just another brick in the wall" derken bunu kastediyordu...
(is there anybody out there diye fısıldıyor kulaklarıma bir ses....) (04.12.2008)

Hiç yorum yok: