23 Eki 2018

Afrodit

Sıcacık bir yataktadır uyku, güneşin ilk ışıkları usulca perdenin arasından süzülür. Kirpiklerine değer yatağa uzanmış güzelin. Eos kirpiklerinin gölgesini güllerle bezer Afrodit’in, Helios’un isteklerine boyun eğerek. Güzellikte boy ölçüşecek ölümlü / ölümsüz kimse yoktur Afrodit’le. Ki zaten aşkla yoğrulan bir güzellikle boy ölçüşmek kimin aklına gelir?





Afrodit’e önceleri durgun denizlerin, başarılı yolculukların, bağ ve bahçelerin, gül ve mersin türünden nazlı bitkilerin tanrıçası olarak tapılırdı. Sonraları aşk ve güzellik tanrıçası olarak benimsendi. Çoğalma, hayatın sürmesi ve bereketi simgeleyen ana tanrıça motifi, tanrı ve tanrıçalar arasında en eski olanıdır ve Afrodit de bunlar arasında en ön sıralarda yer alır.
Afrodit  (Aphrodite, Yunanca φροδίτη) Yunan mitolojisinde aşk ve güzellik tanrıçasıdır. Roma mitolojisindeki ismi Venüs'tür. Öyle çok efsanede geçer ki adı, neresinden başlasak bitiremeyiz. Ama belki en başına değinmek yerinde olur güzeller güzelinin. Doğumu üzerine söylenenlerden başlamak…
Hesiodos Afrodit’in Kıbrıs’ta denizin köpüklü dalgalarından doğduğunu söylerken, Homeros tanrıçanın Zeus ile Okenos kızı Dione'den doğduğunu söyler. Afrodit toprak (Gaia) ile gök(Uranüs)ün kızıdır ilk söylenceye göre.  Gaia’ya bir gün   Uranüs’e öyle kızar ki onun cinsel organını doğrayıp denize fırlatır. Çok geçmez, bir ilkbahar sabahı, Kıbrıs adası kıyılarında kıpırtısız olan deniz birden bire köpüklü beyaz bir dalga ile hareketlenir ve bir dalga ile bir sedef kabuğu kıyıya vurur. Sedefin kapağı açıldığında içinden güzeller güzeli, okyanus köpükleri içinden doğan anlamına gelen Afrodit çıkar. Ünlü ressam Botiçelli’nin köpüklerin içindeki Afrodit’i gösteren tablosu hafızalarda yer etmiştir.
Bunun dışındaki söylencelerde annesi değişirken babası Zeus’tur çoğunlukla, yüceler yücesi, ulular ulusu, yıldırımların efendisi, Zeus. Belki Afrodit de kıskançlık nöbetlerine savrulduğundaki öfkesini yıldırımlar efendisinden almıştır, bilinmez…



İşveli, cilveli, gönül alıcı, baştan çıkarıcıdır. Sevgiyi, sevişmeyi simgeleyen tanrıça, çoğu yerde oğlu Eros ile görünmektedir. Bunun yanı sıra tanrıçanın alayında güzelliği, zarafeti ve bereketi simgeleyen Kharitler, Horalar ve Hymenaios yer almaktadır.
Güzelliğiyle baş döndüren Afrodit’in kocası Ateş ve Volkan Tanrısı, demircilerin ustası topal ve hantal görünümlü Hephaistos’tur. (Tanrılar katında bile ne tezatlıktır bu, her güzelin çeki taşı bir çirkin ve her çirkine bir armağan güzel…) Afrodit tabiatı gereği aşka âşık olduğundan sadakat bağıyla bağlanamaz kocasına, onu ölümlü – ölümsüz pek çok erkekle aldatır.
Kimler yoktur ki bu şanslı erkeklerin arasında? Savaş Tanrısı Ares, Tanrıların habercisi Hermes, Bağ ve Şarap Tanrısı Dionisos, Apollon’un oğlu Phaeton, ölümlü yakışıklı Adonis ve tanrı soylu Ankhises... Burada adı geçenler (ve de geçemeyenler) gibi çok sayıda ilişkisinden pek çok çocuk sahibi de olur. Hermes’le birleşmesinden doğan hem erkek – hem kadın cinsiyetlerini bir arada barındıran ve günümüzde çift eşeyliliğe adını veren Hermafrodit, kimilerine göre Ares ile birleşmesinden doğan Eros (Ares ile birleşmesinden elinde oku ve yayıyla alışageldiğimiz Eros’un doğması da ayrı bir hoşluktur bence, insanları onulmaz yaralarla yaralayan Eros’un yaralama / öldürme sanatında usta savaş tanrısı Ares’in oğlu olması…), Tanrı soylu sevgilisi Ankhises’ten olma oğlu Aenias (ki Romalılar soylarını Aenias’a dayandırırlar…). Ve yine Ares’ten olma çocukları, Phobos (bozgun), Demikos (korku) ve Harmonia (uyum)… Evlilik Tanrısı Hymen, Bahçe Tanrısı Priape… Hepsi bu aşkların meyvesidir. İnanışa göre tanrı ya da insan olsun beğendiği herkesi baştan çıkarabilecek bir güzelliğe ve çekiliğe sahiptir ve sadece banyo yaparak tekrar bir bakireye dönüşebilmektedir. (Bekârete verilen önem de mitolojik motiflerin içine böylece yedirilmiştir, bu ayrı bir konu tabi…)

Hoşlandığı ölümlülerin isteklerini yerine getirir, nefret duyduklarına ve gücünü hafife alanlara çok acımasızca davranırdı inanışlara göre. Afrodit’in erkeklerin yaşamını nasıl etkilediğine dair birçok hikâye vardır söylenegelen. Truvalı Paris’in hikâyesini bilmeyen var mıdır aramızda? Aşkı uğruna yaşadığı şehrin, ailesinin, halkının yerle bir edilmesine göz yuman Paris.’in?
Bilmeyenler için kısaca bahsedelim: Bir düğüne çağrılmayan Nifak Tanrıçası Eris, düğünün orta yerine “en güzele” diye altın bir elma atar. Her tanrıça kendini en güzel saydığından eleme yapılır tabi, son üçe Afrodit, Hera ve Athena kalır. Ama Zeus bile bu üçü arasında seçim yapmaya cesaret edemez. Topu İda Dağı’nda çobanlık yapmakta olan Paris’e atar. Her biri ayrı vaatlerle kandırmaya çalışır Paris’i ama o Afrodit’e uzatır altın elmayı. Dünyadaki en güzel kadının, Spartalı Helen’in kalbi vaadine kapılarak. Sparta kralı Menelaos’un karısı olan Helen’i kaçırması için Afrodit Paris’e yardım eder ve bu olay Truva Savaşını çıkmasına neden olur. (Sonrasını zaten filmlerden de biliyorsunuzdur… Lafı uzatmaya lüzum yok fazla.)
Afrodit’in bir başka özelliği aynı zamanda Savaş Tanrıçası olmasıdır. Kadınların aslında hep bir amaç uğruna savaştığı düşünülürse ve en büyük amacın da aşk olduğu, çok da yersiz değildir bu eşleme… Sadece elinde oku, yayı, kılıcı ile değil, tuzak kurarak, aldatarak, hile yaparak savaşır Afrodit.


Ağaçlardan mersin, selvi ve nar ağacı, hayvanlardan kumru, serçe, koç, teke, güvercin gibi sembollerle belirtilir. Sonradan, bunlara neslin çoğalmasıyla ilgili olarak tavşan, kaplumbağa, gül ve ıhlamur ağacı sembolleri de katılmıştır.
Afrodit Yüzyıllar – bin yıllar boyu sanatçılar için tükenmez bir esin kaynağı olmuştur. Afrodit, heykelleri her daim kadın güzelliğinin ve estetiğin simgesidir. Heykel ve resimlerindeki karakteristik özellikler, hafifçe yuvarlak yüzlü, çizgileri zarif ve kıvrak, gözleri süzgün ve hafif gülümsüyormuş izlenimi veren, sağlıklı bir güzel kadın görünüşünde tanınmasına, böyle hayal edilmesine sebep olmuştur.
Bazı bilim adamlarına göre, Afrodit Yunan asıllı sayılmamaktadır. Çağdaş açıklamalara göre Afrodit Doğu kökenlidir. Belirgin ortak özellikler, Afrodit’le, Asurlular’ın ve Fenikeliler’in Aşk, üreme Tanrıçaları arasındaki “eş” sayılacak benzerliği işaret etmektedir. Mısır’dan Asurlular’a pek çok inanışta yer edindiği bilinir farklı farklı adlarla. Ki sabahyıldızı Venüs onun simgesidir yine… Her sabah ve her akşam onu görürüz yani gökyüzünde…
Ve “Erkekler Mars’tan Kadınlar Venüs’ten” deyişi söyleyin bakalım nereden gelmektedir? Savaşçı ruhuyla erkekler Savaş Tanrısı Ares’ten (Roma mitolojisinde Mars), gizliden yürüttükleri savaşlarla aşkın peşinde koşan kadınlar Güzellik ve Aşk Tanrıçası Afrodit’ten (Roma mitolojisinde Venüs) gelmektedir elbet. Hem savaşırlar hem de kopamazlar birbirlerinden…
Güzellik ve Aşk Tanrıçası bin yılların geçmesiyle dillerden düşmez, unutulmaz hiç ama günümüz dünyasının baş döndürücü tüketim hızından o da payını alır. Efsanelerini durup dinleyecekler, anlatacaklar bir bir azalır. İş bu sebeple, kış gelirken, güneş ışığı ara ara gösterip kaçarken yüzünü, güzellikleri unutanlara, alışıp kabullenenlere hatırlatmak için iki satır yazmak boynumun borcudur dedim. Birkaç söz söyleyiverdim. Efsanelerini zaman zaman anlatmaktan büyük keyif alacağım sevgili Aşk Tanrıça’sına hayranlığımı sunarak…
Bir sonraki aya kadar, var olan en mükemmel düzenle, Kaos’la kalın…

Buğday başağı gibiydi saçları kızın. Denizler mavisi gözleri vardı yağız delikanlının. Ve işte sanki Afrodit kemerini beline bağlamış gibi Miriam’ın, gözlerini ayıramıyordu Jordan güzeller güzelinden. Aşk tanrıçası hediyeler sunuyordu bugün onlara. Bu hediyeler ki, dünyayı artık başka gözlerle göreceklerdi sayesinde. Ve hiçbir şey bir daha eskisi gibi olmayacaktı. Afrodit’in bir işaretiyle Eros yayını gerdi, oklarını Miriam ve Jordan’ın kalplerine doğru fırlattı. 

Tunnel Dergi 4. sayısında (Aralık 2010) yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok: