19 Eki 2018

Zargana

Yazan: Hakan Günday
Baskı Tarihi: Mayıs 2002 (1. Basım)
Yayınlayan: Doğan Kitapçılık / Türk Edebiyatı Dizisi
190 s. -- 3. Hamur -- Ciltsiz -- 14 x 20 cm

Sadece üç dört yaş büyük benden. Ama çok kıskanıyorum onu. Daha ben ne yapmak istediğimi bilmezken kâğıt kalemle, onun kitapları varmış… Sene 2000. Ben okul yollarını arşınlıyorum Barbaros Bulvarı'ndan; bir aşağı, bir yukarı. O kitap yazmış. Kıskandım. Böyle kıskanmamın sebebi, yaşının bana yakın, yazdıklarının, hissettirdiklerinin, düşündüklerinin düşündüklerime yakın olması elbette, biliyorum, ama yine de kıskanıyorum. Durduramıyorum kendimi. Rodos'ta doğmuş, bir daha kıskandım. Böyle çarpıcı yazmayı isterdim. Kıskanıyorum. Çok… Dayak yemiş gibiyim. Çarpıldım. Ne yazmış "Kinyas ve Kayra"da? "Omnes vulnerant ultima necat *". Zargana da öylesi bir vuruş oldu. 

Bir çocuk, 12 yaşındayken ailesinin öz ailesi olmadığını anlayıp evden kaçar, Berlin sokaklarındadır. Küçük bir çocuktan zarganaya dönüşür; insan olmayan, insan gibi görünen başka bir canlıya. 
17 yaşında, öfkeyle dolu, kendilerini arayan çocuklar vardır diğer tarafta. Öfkeli, hırçın, farklı olmak isteyen, farklı görünen, farklı olan… Koma'yla Zo. Rio ile Bos vardır sonra. Daha önce hiç olmadıkları kadar kendilerine güvenle dolu, yapacaklarından ve olacaklardan emin…
Çocukluğundan sıyrılmamış bir fahişe vardır sokaklarda, bir adamın bir diğerine, bir çocuğun diğer bir çocuğa duyduğu aşk vardır sayfalarında kitabın…
Hayat birilerinin yazdığı bir oyun mudur hep birlikte oynadığımız? Kim ne kadar kendisidir gerçekten, kim ne kadarını oynuyordur? Eğer oyunsa bu yaşanan, sadece yazanın yönlendirdiği bir oyun mudur peki? Oyuncuların kuralları kendilerince esnettikleri, değiştirdikleri olmaz mı hiç? 
Kurguyu anlatmak haksızlık olur kitabı okumayanlara, anlatmamak ise suya yazmak gibi olur okumayanlar için. 
Desem ki tüm insanlar yazılmış bir oyunu mu oynuyor diye soruyor insan kendine… Aslında toplumsal hayatın tamamı bir oyun değil mi, zaten hepimiz üstümüze düşen rolleri oynamıyor muyuz? Ya da bu role itirazımız varsa işte o zaman boyalı kuşları olmuyor muyuz bu kafesin? Ne zaman kayboluyor içimizdeki ile dışımızdaki arasındaki çizgi? Ne zaman bir oluyoruz dışımızdaki insanla? Ya da ne zaman ele geçiriyor bizi ve zafer bayrağını dikiyor tam da orta yerine kalbimizin? diye sordurtuyor bu kitap insana… Yeter mi sizce bu sorular bir kitabı anlatmaya?

Güzel bir hafta sonu dileklerimle… 

*"Omnes vulnerant ultima necat" ayrıntılı bilgi için bknz.
http://www.kmarsiv.com/sayilar/20070119.asp#melismine 


22.02.2008'da Kahve Molası'nda yayımlanmıştır. (www.kahvemolasi.com)

Hiç yorum yok: