Yazan: Hakan Günday
Yayınevi: Doğan
Kitap / Roman Dizisi
360 s. -- 2. Hamur-- Ciltsiz -- 14 x 20 cm
İstanbul, 2011, 1. Basım
Sevenlerine karanlık sokakları anlatır Hakan Günday, acıyı, öfkeyi, kanı…
Hep kötülüğü kelimeye döker sanılmasın böyle söyleyince. Aslında insanı
anlatır. Çaresizliğini, yalnızlığını, korkularını… Mutluluk için verilen
uğraşları… Kısacası, Hakan Günday hayatı anlatır.
Hakan Günday Cahit Sıtkı’ya göre yolun yarısını buldurmuştur belki ama
yazacağı daha çok şey olduğunu düşünen pek çok seveni var. Yeni kitabı Az da bu dumanı üstünde tüten bir roman
deyim yerindeyse. Bana sorarsanız gittikçe yerli yerine oturan, eşsiz üslubuyla
tadına doyulmayan bir roman üstelik. Pekiyi, ne anlatıyor bu roman?
11 yaşında bir tarikat şeyhinin oğluyla evlendirilen korucu kızı Derdâ ile
hapisteki bir gaspçının aynı yaştaki oğlu "mezarlık çocuğu" Derda’nın
hayatlarını anlatıyor. İkisinin de hayat boyu uğradıkları bir nevi felaketlerin
– aslında hayatın kendisi bu Hakan Günday’a göre – bu iki çocuğu kırk yıl
boyunca her tür şiddetle yontup birbirlerine hazırlayışını anlatıyor.
İlk bölümünde Derdâ’nın gözünden büyüyen – küçülen – sonra yine büyüyen
dünyayı okuyoruz. Arka sokaklarda yaşandığını düşündüğümüz tüm kötülükler,
cinsel suçlar, sapkınlıklar, dayak, tecavüz, gasp, uyuşturucu, fuhuş, tek tek
önümüze düşüyor ama kafamızı çevirip kaçamıyoruz, okumaya devam ediyoruz. Bir
çocuğun sarsak, ürkek hayallerinin nasıl kaybolduğunu göre göre elimizde
olmadan çeviriyoruz belki sayfaları. Sonra onun kurtuluşu yeni bir sayfa açacak
sanıyorken önümüzde, başka bir çocuğun Derda’nın hikayesi başlıyor. Yine korku,
yine acı… İlerledikçe sayfalar, Oğuz Atay uzatıyor satır aralarından başını.
Önce yavaş yavaş sezdirmeden görünürken, sonra ulu orta önümüzde dikiliveriyor.
Ve belki de esas o zaman Araf’ta bekleyen okuyucularını da çekiveriyor
öyküsünün içine. “Korkuyu Beklerken”i düşündürüp gülümsetiyor, Oğuz Atay’ı
düşündürüp hüzünlendiriyor.
Kitabın soru işareti yaratan bir tarafı içindeki tesadüfler… Dünyanın küçük
oluşuna inanmak için mi bu kadar çok tesadüf var romanda, yoksa zaten gerçekten
öyle olduğu için mi? Ben içinden çıkamadım.
Hakan Günday giderek sadeleştirdiği dili ile kelimelerin yükünü azaltıp,
kahramanları yükleriyle çıplak bırakıyor. Her ne kadar eskiye nazaran daha
sakin bir üslup kullanmış olsa da – bence – yine de okurken kahramanların
öfkesini suratınıza çarpmayı beceriyor. Hal böyle iken, bu kitabı sakin sakin
dinlenmek için kitap okumayı düşünenlere, deniz kenarında tatil keyfine
gitmişken okuyacak kitap arayanlara tavsiye etmiyorum.
Ama eğer dışarıda yaşanan hayatın görmediğimiz yüzlerini okumaktan
korkmayan, sorgulayan, kurcalayan, rahatsız olan, rahatsız edenlerdenseniz;
işte o zaman sizlere bu kitabı tavsiye ediyorum.
Ve tıpkı romanda olduğu gibi, romanın içinden, ben de soruyorum:
“Ben buradayım sevgili
okuyucu, peki ya sen neredesin?”*
*Oğuz Atay.
** Ekim 2011 HKMO İstanbul Bülten'inde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder