3 Eki 2018

Sil Baştan

Gösterim Tarihi: 18 Kasım 2005 
Yönetmen:Michel Gondry
Senaryo:Charlie Kaufman , Michel Gondry , Pierre Bismuth
Görüntü Yönetmeni: Ellen Kuras
Müzik: Debbie Wiseman 
Yapım: 2003, ABD , 108 dk.
Oyuncular: Jim Carrey, Kate Winslet, Kirsten Dunst, Tom Wilkinson, Elijah Wood, Mark Ruffalo, David Cross



"Eğer yeniden başlayabilseydim hayata, ikincisinde hata yapardım daha fazla" diye başlayan o meşhur şiiri bilirsiniz herhalde, kaçırılan fırsatların, geride kalan zamanların ne denli önemli olduğundan dem vuran o dizeleri. 

Peki ya yapmadıklarınızdan değil de çoğunluk gibi, yaptıklarınızdan pişmansanız? Ya o zaman ne yaparsınız? Unutmaya çalışırsınız. Teselliyi belki içki kadehlerinde, belki yeni deneyimlerde, belki dost omuzları ıslatmakta bulursunuz. Peki ya unutamıyorsanız yaşananları, yapılanları, paylaşılan güzel zamanları? Ya da öyle demeyelim, bilinçli olarak değil de bilmeden, fark etmeden hala geri dönsün, yeniden başlasın istiyorsanız her şey ve öte yandan da aslında bir daha eskisi gibi olmayacağını biliyorsanız? İşte o zaman filmimizin kahramanlarını gözlemeye başlayın derim ben. Bakın neler oluyor?

"Eternal Sunshine of the Spotless Mind" yani bizdeki çevirisiyle "Sil Baştan", bundan iki üç yıl öncesinde dilime pelesenk olan "format attırmak istiyorum beynime" teranesini hatırlattı bana. Hayatımdan mutlu olmadığım zamanlarda bulduğum "parlak" bir çözüm yoluydu bu format işi, formattan sonra MS-Dos yükleme planları ile daha da ileri götürüyordum bu hayali üstelik. Ancak bir süre sonra, ciddi bir beyin ameliyatı geçirecek bir yakının hafızasını yitirmesi ihtimali, bütün anıların da silinmesinin ürperticiliği beni bu format masalından vazgeçirdi. İşte, bu filmde de benzer bir hikâye var, kötü anıları silmek isterken hayatının o bölümünün olduğu gibi yitip gideceğini anlayan bir adamın hikâyesi.

Sevdiği kadın tarafından terk edilmenin acısını bir türlü sindiremeyen adamımız, unutmanın çare olmasını bekleyen biri değildir zaten. O, her şeyin düzeleceğini sevdiğinin tekrar ona döneceğini düşünen iflah olmaz bir romantiktir. (Aslında romantik tanımım bu adam gibi değildir pek, ama işte burada denk düştü) Ancak, sevgilisinin kendisini unuttuğunu - daha doğrusu onunla ilgili her şeyi hafızasından sildirdiğini - öğrenince o da pes eder, sevgilisini unutmaya karar verir. Hem de aynı yöntemle! 

Başlangıçta her şey güzel gitmektedir, tüm kavgalar, anlaşmazlıklar, - hani o her ilişkiye limon sıkan "o diş macunu ortadan sıkıyordu, ben ise alttan, macunun kapağını da açık bırakmıştı…" bezginlikleri, tatsız olayları silinirken her şey güzeldir. Ama bunlarla birlikte bütün güzellikler - tanışma, ilk randevu, ilk öpücük… - de silinmeye başlayınca, işin rengi değişir. Anılarından vazgeçmek istemez adamımız… Uyanamadığı bir uykunun içinde kıyasıya bir mücadeleye başlar. 

Jim Carrey sevenlerine farklı bir gösteri sunuyor, bugüne kadar izlediğimiz çoğu filminin aksine kendisini hala sevmeyenlere bile sevdiriyor müthiş oyunculuğuyla… Sadece Jim Carrey için bile izlenmeye değer bir film olmuş diyorum ben bu adamı sevmeyen biri olarak. Kate Winslet ve Kirsten Dunst güzellikleriyle ve oyunculuklarıyla Jim Carrey'e yetişmeye çalışıyor gibiler, Eliaj Wood ise "Yüzüklerin Efendisi"nden sonra burada "geçerken uğradım" ruh halinde sanki. 

Son birkaç söz daha söylemeden bitirmek olmaz bu yazıyı: Neyi hatırlamak ve neyi unutmak istediğinize dikkat edin, unutmayı en çok istediklerinizin içinde en değerli anılarınız saklı duruyor olabilir!

* Jorge Luis Borges'in "Anlar" isimli şiirinden 


15.09.2006'da Kahve Molası'nda yayımlanmıştır. (www.kahvemolasi.com)

Hiç yorum yok: