19 Eki 2018

Güllerin Savaşı

Yönetmen: Danny De Vito
Senaryo: Warren Adler
Görüntü Yönetmeni: Stephen H. Burum
Müzik: David Newman
Yapım: 1989, ABD, 116 dk.
Oyuncular: Danny De Vito, Michael Douglas, Kathleen Turner

Oliver ve Barbara Rose 18 yıldır evlidir. Ancak günün birinde Barbara, Oliver'siz geçecek hayatın nasıl olacağını düşünmeye başlar ve bir süre sonrada boşanmak istediğini anlar. Ayrılmaya karar veren çift, içlerinde yıllardır birikmiş olan nefreti mal ayrımı bahanesiyle ortaya dökünce işler içinden çıkılmaz bir hal alır. Oliver'ın avukatı usta taktikler ileri sürer, ancak her şey için artık çok geçtir. Birbirlerini yaşadıkları evden atmaya çalışan Oliver ve Barbara akıl almaz yöntemlere başvurarak kurnazca planlar geliştirirler. 

Komedi oyunculuğuyla ön plana çıkan ancak eğlence endüstrisinin en başarılı film yapımcılarından birisi olarak da gösterilen Danny De Vito, yönettiği "Güllerin Savaşı" ile başarılı bir kara mizah örneği ortaya koyuyor. Warren Adler'ın bir evliliğin ölümü hakkındaki romanından uyarlanan komedinin yıldızları Douglas ve Turner.

Birbirlerini çılgınca severek evlenmiş bir çiftin, aradan uzun yıllar geçince bağlılıklarının nefrete dönüşüp yaşadıkları evi nasıl bir savaş alanı haline getirebileceklerini anlatıyor film aslında. Bir evliliğinin sonunun nerelere varabileceğini gösteriyor biraz uçta bile olsa. 

Bir çiftin birbirine yabancılaşması ile ilgili bir öykü yazmaya başlamıştım bir vakitler, daha doğrusu, birbirlerini mutlu etmek adına kendilerine ve böylece de sevdikleri insanlara yabancılaşan bir çiftin öyküsünü… Benim öyküm dramatik unsurlar içeriyordu, Güllerin Savaşı benimkinin aksine komedi havasına bürünüp anlatıyor bu yabancılaşmayı… 

Sevgili karısının ölüm tehlikesi yaşarken yanında olmamasını sorgulayan Oliver, (karısının mutsuzluğunu görmezden geldiği günleri unutarak pek tabi) seven, kafası karışmış mutsuz bir koca iken; Barbara bir zamanlar sevdiği adamın, sevmediği hayatına uyum sağlamak için sevmediği bir hayata gömülmüş - zaten sevgisi bu sebeple azalmış - bu hayattan kendini kurtarmaya çalışmaktadır. 

İnsanın canını en çok sevdiği, onu en iyi tanıyanı yakabilir derler ya, işte tam da öyle olduğunu görüyorsunuz filmde. Filmin en başında tanışmalarına vesile olan bir bibloyu görüyoruz. Sonra o biblonun nasıl bir intikam aracına dönüştüğünü izlerken aklıma ilk gelen bu oldu. Tıpkı "düşmanını alt etmek istiyorsan onu çok iyi tanı" dedikleri gibi… Karşımızdakini ne kadar iyi tanırsak; neyin, canını ne kadar yakacağını ne kadar iyi bilirsek o derece savunmasız olur karşımızdaki bize, o derecede de yakın… 

Filmin bütününe bakıp "komik"ti diyebilirim belki ama bittiğinde iki damla süzülüyordu göz pınarlarımdan… Her fedakârlığın, her feragatin mutluluk getirmediğini - sanki hala bilmezmiş gibi - görünce yine tutamadım kendimi çünkü.

Film hakkındaki genel görüşüm (içinde olmadığım bir olayı ancak tahmin edebilirim sanırım, 18 yıllık evli olmama daha kim bilir kaç yıllar olduğuna göre) bir evliliğin içine düştüğü açmazları, çoğu insanın farkında olmadan huzursuz yaşadığı evlilikleri çok başarılı bir şekilde gözler önüne serdiği yönünde… Büyük bir aşkla başlayabilir bir evlilik. Büyük heyecanlarla veya umutlarla çıkabilirsiniz bir yola - bu bir arkadaşlık, bir iş, bir heves, bir aşk ya da bir evlilik olabilir - önemli olan çıktığınız yolda yürürken geçtiğiniz sokakları içinize sindirmeniz, sevdiğiniz sokaklardan geçmenizdir belki de… Çünkü geçtiğiniz yerleri sevmezseniz, yolun sonuna vardığınızda, gitmek istediğiniz yerin vardığınız yer olmadığını anlarsanız tahmininizden de hızlı önemini yitirebilir o yer. Yani bazen "Önemli olan yolun sonu değil, yapılan yolculuktur…"

Keyifli yolculuklar keyifli bir hafta sonu dileklerimle… 


28.12.2007'da Kahve Molası'nda yayımlanmıştır. (www.kahvemolasi.com)

Hiç yorum yok: