Kurbanının
kanı üstünde kurumuş bir mızrak tutuyordu elinde. Muzaffer gözlerle ileriye
bakıyordu. Herkes sadece kan için yaptığını zannederken her şeyi, o, biliyordu
uğruna savaştığı kan döktüğü sevdayı. İntikamdı o.

Genel inanışa göre baba bir kardeşi Athena da savaş tanrıçası sayılsa da o
akılla savaşlara dâhil olduğu için Ares’ten ayrı tutuldu hep. Sevildi sayıldı
adına tapınaklar yapıldı. Ares
ise Athena’nın aksine savaşları akıl ve mantık yoluyla değil, kaba kuvvet
ve güçlü askerlerle kazanılabileceğini savundu. Bu yüzden de
Ares için tapınak yapanlar, ona
saygı gösterenler sadece savaşçı bir millet olan Romalılar oldu. Hatta öyle ki
Romalılar Ares’i kendi ataları kabul ettiler. Ataları saydılar. Roma'nın
kurucusu Romulus’un efsanevi babası olan Merih (Ares)
Romalılar tarafından ataları olarak benimsenmiştir. Ama kendisine
bu ihtimamı gösteren sadece Romalılar olarak kaldı tarihte.
Romalılar
tarafından Mars olarak bilinir ve cesur, yakışıklı, yiğit bir savaşçı olarak
resmedilir. Ancak bu ihtimam az önce de belirttiğimiz gibi sadece Romalılardan
gördüğü bir lütuftur. Roma’da savaş tanrısı
olmaktan başka, tarım ürünleri ve hayvanlarında koruyucusuydu. İlkbaharın ve
savaş mevsiminin başlangıcı sayılan Eski Roma takviminde ilk ay olan
Mart, ona adanmıştı. Roma'da Mars'ın onuruna şenlikler yapılır yarışmalar
düzenlenirdi. Roma imparatorlarından Agustus Caesar, Julius Sezar’ın
katillerini yenilgiye uğrattıktan sonra aynı zamanda öç alma duygusunu
simgeleyen Mars için iki tapınak yaptırmıştı.
Roma’da
böylesine sevilen Ares Atina’da aynı muameleye layık görülmezdi. Aksine
Atina'da adam öldürenler ve dini suç işleyenler Aeropagos yani
Ares Tepesi olarak isimlendirilen bir tepede yargılanırdı. Ve Yunanistan başta
olmak üzere adına tapınak bulmak neredeyse imkânsızdı.
Ares savaştan ve kan dökmekten hoşlanır.
Silâhlıdır; miğferi, miğferinin üstünde insana korku hissi veren bir sorgucu
vardır. Dövüşen savaşçıların arasına şiddetle atılır. Savaşçıları kırar
geçirir. Bağırdığı zaman savaş alanı baştanbaşa çınlar, dokuz bin kişinin nâra
attığı sanılır. İnsanların birbirlerine girmesini, dereler gibi kan akmasını
çok sever. Bu yüzden insanların kalplerine kin ve nefret sokar. Kör bir
cesarete ve olağanüstü bir kuvvete sahip olduğundan
kavgalara korkunç naralar atarak girer, kılıcını sağa sola savurur, durmadan
adam öldürür. Kana susayan bir tanrı olduğundan geçtiği yerlere ölüm ve felaket
saçar. Ares’in
ayak bastığı yerlerde ot bitmez; onun girdiği ülkelere uzun yıllar bahar
gelmez. Hep kan ve gözyaşı götürür gittiği bütün ülkelere. Bu yüzden insanlar savaş tanrısını hiç sevmezler.
Savaş Tanrısı olup da
Truva Savaşı’na karışmamak olur mu? Olmaz elbet ancak diğer tanrı ve tanrıçalar
birlik olunca Truva’yı kurtarmaya cesur gözü pek Ares'in de gücü yetmemiştir. Üstelik Ares’in Truva savaşına karışması da Olympos'un
tanrılarının hiç hoşuna gitmemiştir, özellikle de Hera'nın.
Ares, Truva’nın yanında savaşa katılıp Yunanlıları öldürmeye başladığında eski bir defter
yeniden açılır. Truva kralının çapkın oğlu Paris, üç
güzeller yarışmasında Hera'yı
değil Afrodit'i
güzel seçmiştir. Truva savaşının nedenlerinden biri de zaten
budur. Hera,
doğrudan savaşa müdahil olmadan önce Zeus'un
iznini ister. Zeus,
karısının karışmasına izin vermez ama aynı yarışmanın diğer mağduru Athena'nın
karışmasına izin verir. Athena'da
Ares'ten en az Hera
kadar nefret etmektedir. Savaşçılığıyla ünlü kahraman Diomodes'e destek vererek
Ares'in üzerine saldırmasını sağlar. Ares, görmediği Athena'nın
varlığını anlamadığı bir şekilde elinden mızrağı düştüğünde fark eder. Bu
fırsatı değerlendiren Diomodes Ares'i yaralamayı başarır ve Ares Truva savaş meydanından çekilmek zorunda
kalır. Sonrasında zaten Truva’nın çöküşünü bilmeyen yoktur.
Hakkındaki öykülerden
biri oğluna ilişkindir. Aslen Trakyalı
olduğu söylenen tanrı, Trakyalıları Amazonlara
karşı kışkırtır. Çıkan savaştan zevk alarak önüne geleni öldürürken kendisi
adına kafataslarından bir piramit inşa
eden oğlu Kyknos'un ölüm haberi gelir. Kyknos, piramidi tamamlamak üzeredir. Zirvede tek bir
kafatası için boş yer kalmıştır. Teselya kralının
kafasıyla zirveyi tamamlamayı düşünürken, Herkül'ün oradan geçtiğini görür. Çıkıp Herkül'e
meydan okur ve Herkül onu
öldürür. Bu haberi alır almaz savaş arabasına atlayan Ares, kendisini
kafatasından tapınakla onurlandıran oğlunun intikamı için Herkül'ün
üzerine saldırır. Ancak Herkül tarafından alt edilir. Sert geçen kavganın
ardından Herkül bariz bir üstünlük kazanarak Ares'i kaçmak zorunda
bırakır.
Bir başka söylencede
ise bir küpe hapsedilir. Günlerden bir gün Olympos tanrıları
ziyafetteyken müthiş gürültülerle ayağa fırlarlar. Bir türlü Olympos tanrıları arasına kabul edilmeyen, bir ölümlüden
doğan dev cüsseli Poseidon'un oğulları Othos ve Ephialtes tanrılara savaş açmışlar, gökyüzünü
fırlattıkları dev kayalarla bombalamaya başlamışlardır. Üstelik cüretkâr yarı
tanrı bu iki dev, sadece Olympos'a kabul edilmeye diğer tanrıları zorlamakla
kalmayıp, en güzel tanrıçaları Athena ve Hera'yı da
isterler. – Hera ki Zeus'un
karısıdır bilirsiniz. – Zeus çok sinirlenerek bu işi halletmesi
için Ares'i görevlendirir. Athena'nın alayları arasında savaş arabasına
binen Ares, hışımla iki devin üstüne saldırır. Ancak, bir an tedbiri elden
bırakır ve kalkanını indirir. Bu sırada devlerden birinin fırlattığı kaya
Ares'i bayıltır. İki dev Ares'i tunçtan bir küpün içine kapatırlar. Ares'i
diğer tanrılar hiç sevmeseler de iki güçlü tanrıçaya göz koyacak kadar yoldan
çıkmış bu iki devin kazanmasını da istemezler. Tanrıların habercisi Hermes uzun aramalardan sonra 13 ay sonra
ölmek üzereyken Ares'i bulur. Ares tekrar güneş ışığını gördüğünde Othos ve Ephialtes'in
cezası çoktan verilmiştir. Ölüler diyarında yılanlar tarafından bir sütuna
bağlanmışlardır. Yılanlar her defasında dayanılmaz acılar veren zehirlerini
boşalttıkları ısırıklarla iki devi rahat bırakmazlar, omuzlarına tüneyen
baykuşlar ise devamlı öterek beyinlerini tırmalarlar.
Her ne kadar sevilmese
de dünyanın yönetimini tamamen elinde tutmuş insanlara her türlü korkuyu ve
acıyı tattırmıştır. Amacına ulaşan Ares Olympos’a girdikten sonra Zeus’la son
anlaşmasını yaparak artık hiç bir tanrının dünyaya karışmaması zorunluluğu
koyar. Eğer Zeus bu şartı kabul etmezse Olympos düşecektir ve Ares dünyanın
hâkimi olacaktır. Fakat Zeus Ares’in şartını kabul eder ve dünyaya giden
kapıların hepsini kapatır. Ve böylece Ares de babasının Olympos’ta hâkimiyetini
sürdürmesine izin vererek ona bağlı kalmayı sürdürür.
Ares’in bir başka söylencesi ise pek tabi Afrodit ile
olandır. Ares pek çok kadınla ilişkisi olduysa da – bunlara tecavüzler dâhil –
aslında tek bir kadına, Afrodit’e bağlandı, ancak aşkları uzun sürmedi. Çünkü
Afrodit’in kocası Hephaistos Helios’un uyarısıyla şüphelendi ve bir ağ örerek –
demir muhtemelen, çelik o zamanlar yoktur - Ares ve Afrodit'i suçüstü yakaladı.
Bir sabah Lemnos adasına gideceğini söyleyerek evden ayrıldı. Yatağın altına da
görünmeyecek şekilde bu ağı bıraktı. Ares ile Afrodit sevişirken ağlar
üzerlerine düştü ve yataktan kıpırdayamaz hale geldiler. Onları bu ağla hapseden
Hephaistos Olympos’lu tanrılara gösterdi. Onları bu durumda gören tanrıları
"durdurulamaz bir gülme" aldı. Bunun üzerine Ares Trakya’ya, Afrodit
ise Kıbrıs’a kaçtı.
Afrodit ile olan birlikteliklerinden pek çok çocukları
oldu. Bunlar; Harmonia (Uyum), Eros (Tutkulu Aşk,
Sevda), Phobos (Korku),
Deimos (Dehşet),
Adrestia (İntikam),
Anteros (Karşıt
Sevgi). Bunlardan Eros, Harmonia ve Anteros daha çok iyi tarafı temsil ederken
diğerleri Ares’in savaşlarında büyük yardımcısı oldular.
Akıl
hocaları olarak Themis (İlahi
Adalet), Nike (Zafer), Dike (Adalet)’ten
yardım aldığı söylense de yandaşları onun gerçek eğilimlerini gösterir diye
inanılır. Ki bir göz atılırsa refakatçilerine inanışa ters düşmediği de görülür
kolayca: Achlys (Ölüm),
Androktasiai (Kıyım),
Alala (Savaş
Narası), Eris (Nifak), Enyo (Felaket), Hebe (Gençlik),
Homados (Savaş
Gürültüsü), Hysminai (Kavga),
Kydoimos (Kargaşa),
Keres (Ölüm Ruhları), Makhai (Savaş
Ruhları), Palioxis (Geri
Çekilme), Polemos (Savaş),
Proioxis (Saldırı).

Evet,
kötüdür Ares, kana düşkündür, ama olduğu gibidir, diğer tanrılar gibi ayak
oyunları yapmaz, belki bu yüzden de severim kendisini ben. Kimse sevmedi diye onu…
Diğer tüm kötülükler unutulup “kol kırılır, yen içinde kalır” misali unutulduğu
için silip atamam… Her ne hal ise, o da diğerleri gibi bir tanrı’dır işte,
diğerlerini öve öve bitiremeyip bunu taşlamak olmaz diyerek bu sayıda da Ares’e
yer vermek istedim. Yoksa elbet savaşmayalım derim!
(Gizli itiraf,
Ares’i sevmem zamanında Herkül ve Zeyna – özellikle Zeyna – dizilerindeki
Ares’ten kelli olabilir…)
Bir sonraki
sayıya dek var olan en mükemmel düzenle, Kaos’la kalınız ve adaletli davranmayı
unutmayınız… Sevmediklerinize bile…
Çınlıyordu
gök, savaşçılar doldurmuştu alanı. Truva yıkılmamış, direniyordu. Bir tek
insanların değil tanrıların da kavgasıydı Truva. Sadece Hector, Achilleus,
Paris değil Athena, Ares, Zeus ve Hera’da oradaydı aslında. Sadece, hepsi bunu
bilmiyordu, o kadar… Diomodes’in vuruşuyla yere düştü Ares,
ve o zaman anladı oradaki tek Olympos’lunun kendisi olmadığını…
Tunnel Dergi 5. sayısında (Ocak 2011) yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder