23 Eki 2018

Ares

Kurbanının kanı üstünde kurumuş bir mızrak tutuyordu elinde. Muzaffer gözlerle ileriye bakıyordu. Herkes sadece kan için yaptığını zannederken her şeyi, o, biliyordu uğruna savaştığı kan döktüğü sevdayı. İntikamdı o.

Yunan mitolojisinde 12 tanrının arasında yer almasına rağmen adı çok geçmeyen bir tanrıdır Ares. Savaş Tanrısı. Annesinin Hera, babasının Zeus olduğu bilinir. Böyle bir çiftten doğacak çocuğun başka türlü olması mı beklenirdi bilinmez ama hep bir kenarda sevilmeyen bir tanrı olmuştur. Bir başka söylenceye göre Zeus'un Athena'yı yaratmasına karşılık Hera'nın yer yüzünü tekmelemesi ile meydana gelen yarıktan çıkmıştır Ares. Akbaba ve köpek kutsal hayvanlarıdır.
Genel inanışa göre baba bir kardeşi Athena da savaş tanrıçası sayılsa da o akılla savaşlara dâhil olduğu için Ares’ten ayrı tutuldu hep. Sevildi sayıldı adına tapınaklar yapıldı. Ares ise Athena’nın aksine savaşları akıl ve mantık yoluyla değil, kaba kuvvet ve güçlü askerlerle kazanılabileceğini savundu. Bu yüzden de Ares için tapınak yapanlar, ona saygı gösterenler sadece savaşçı bir millet olan Romalılar oldu. Hatta öyle ki Romalılar Ares’i kendi ataları kabul ettiler. Ataları saydılar. Roma'nın kurucusu Romulusun efsanevi babası olan Merih (Ares) Romalılar tarafından ataları olarak benimsenmiştir. Ama kendisine bu ihtimamı gösteren sadece Romalılar olarak kaldı tarihte.
Romalılar tarafından Mars olarak bilinir ve cesur, yakışıklı, yiğit bir savaşçı olarak resmedilir. Ancak bu ihtimam az önce de belirttiğimiz gibi sadece Romalılardan gördüğü bir lütuftur. Roma’da savaş tanrısı olmaktan başka, tarım ürünleri ve hayvanlarında koruyucusuydu. İlkbaharın ve savaş mevsiminin başlangıcı sayılan Eski Roma takviminde ilk ay olan Mart, ona adanmıştı. Roma'da Mars'ın onuruna şenlikler yapılır yarışmalar düzenlenirdi. Roma imparatorlarından Agustus Caesar, Julius Sezar’ın katillerini yenilgiye uğrattıktan sonra aynı zamanda öç alma duygusunu simgeleyen Mars için iki tapınak yaptırmıştı.
Roma’da böylesine sevilen Ares Atina’da aynı muameleye layık görülmezdi. Aksine Atina'da adam öldürenler ve dini suç işleyenler Aeropagos yani Ares Tepesi olarak isimlendirilen bir tepede yargılanırdı. Ve Yunanistan başta olmak üzere adına tapınak bulmak neredeyse imkânsızdı.
Ares savaştan ve kan dökmekten hoşlanır. Silâhlıdır; miğferi, miğferinin üstünde insana korku hissi veren bir sorgucu vardır. Dövüşen savaşçıların arasına şiddetle atılır. Savaşçıları kırar geçirir. Bağırdığı zaman savaş alanı baştanbaşa çınlar, dokuz bin kişinin nâra attığı sanılır. İnsanların birbirlerine girmesini, dereler gibi kan akmasını çok sever. Bu yüzden insanların kalplerine kin ve nefret sokar. Kör bir cesarete ve olağanüstü bir kuvvete sahip olduğundan kavgalara korkunç naralar atarak girer, kılıcını sağa sola savurur, durmadan adam öldürür. Kana susayan bir tanrı olduğundan geçtiği yerlere ölüm ve felaket saçar. Ares’in ayak bastığı yerlerde ot bitmez; onun girdiği ülkelere uzun yıllar bahar gelmez. Hep kan ve gözyaşı götürür gittiği bütün ülkelere. Bu yüzden insanlar savaş tanrısını hiç sevmezler.

Savaş Tanrısı olup da Truva Savaşı’na karışmamak olur mu? Olmaz elbet ancak diğer tanrı ve tanrıçalar birlik olunca Truva’yı kurtarmaya cesur gözü pek Ares'in de gücü yetmemiştir. Üstelik Ares’in Truva savaşına karışması da Olympos'un tanrılarının hiç hoşuna gitmemiştir, özellikle de Hera'nın. Ares, Truva’nın yanında savaşa katılıp Yunanlıları öldürmeye başladığında eski bir defter yeniden açılır. Truva kralının çapkın oğlu Paris, üç güzeller yarışmasında Hera'yı değil Afrodit'i güzel seçmiştir. Truva savaşının nedenlerinden biri de zaten budur. Hera, doğrudan savaşa müdahil olmadan önce Zeus'un iznini ister. Zeus, karısının karışmasına izin vermez ama aynı yarışmanın diğer mağduru Athena'nın karışmasına izin verir. Athena'da Ares'ten en az Hera kadar nefret etmektedir. Savaşçılığıyla ünlü kahraman Diomodes'e destek vererek Ares'in üzerine saldırmasını sağlar. Ares, görmediği Athena'nın varlığını anlamadığı bir şekilde elinden mızrağı düştüğünde fark eder. Bu fırsatı değerlendiren Diomodes Ares'i yaralamayı başarır ve Ares Truva savaş meydanından çekilmek zorunda kalır. Sonrasında zaten Truva’nın çöküşünü bilmeyen yoktur.
Hakkındaki öykülerden biri oğluna ilişkindir.  Aslen Trakyalı olduğu söylenen tanrı, Trakyalıları Amazonlara karşı kışkırtır. Çıkan savaştan zevk alarak önüne geleni öldürürken kendisi adına kafataslarından bir piramit inşa eden oğlu Kyknos'un ölüm haberi gelir. Kyknos, piramidi tamamlamak üzeredir. Zirvede tek bir kafatası için boş yer kalmıştır. Teselya kralının kafasıyla zirveyi tamamlamayı düşünürken, Herkül'ün oradan geçtiğini görür. Çıkıp Herkül'e meydan okur ve Herkül onu öldürür. Bu haberi alır almaz savaş arabasına atlayan Ares, kendisini kafatasından tapınakla onurlandıran oğlunun intikamı için Herkül'ün üzerine saldırır. Ancak Herkül tarafından alt edilir. Sert geçen kavganın ardından Herkül bariz bir üstünlük kazanarak Ares'i kaçmak zorunda bırakır. 
Bir başka söylencede ise bir küpe hapsedilir. Günlerden bir gün Olympos tanrıları ziyafetteyken müthiş gürültülerle ayağa fırlarlar. Bir türlü Olympos tanrıları arasına kabul edilmeyen, bir ölümlüden doğan dev cüsseli Poseidon'un oğulları Othos ve Ephialtes tanrılara savaş açmışlar, gökyüzünü fırlattıkları dev kayalarla bombalamaya başlamışlardır. Üstelik cüretkâr yarı tanrı bu iki dev, sadece Olympos'a kabul edilmeye diğer tanrıları zorlamakla kalmayıp, en güzel tanrıçaları Athena ve Hera'yı da isterler.Hera ki Zeus'un karısıdır bilirsiniz. – Zeus çok sinirlenerek bu işi halletmesi için Ares'i görevlendirir. Athena'nın alayları arasında savaş arabasına binen Ares, hışımla iki devin üstüne saldırır. Ancak, bir an tedbiri elden bırakır ve kalkanını indirir. Bu sırada devlerden birinin fırlattığı kaya Ares'i bayıltır. İki dev Ares'i tunçtan bir küpün içine kapatırlar. Ares'i diğer tanrılar hiç sevmeseler de iki güçlü tanrıçaya göz koyacak kadar yoldan çıkmış bu iki devin kazanmasını da istemezler. Tanrıların habercisi Hermes uzun aramalardan sonra 13 ay sonra ölmek üzereyken Ares'i bulur. Ares tekrar güneş ışığını gördüğünde Othos ve Ephialtes'in cezası çoktan verilmiştir. Ölüler diyarında yılanlar tarafından bir sütuna bağlanmışlardır. Yılanlar her defasında dayanılmaz acılar veren zehirlerini boşalttıkları ısırıklarla iki devi rahat bırakmazlar, omuzlarına tüneyen baykuşlar ise devamlı öterek beyinlerini tırmalarlar.
Her ne kadar sevilmese de dünyanın yönetimini tamamen elinde tutmuş insanlara her türlü korkuyu ve acıyı tattırmıştır. Amacına ulaşan Ares Olympos’a girdikten sonra Zeus’la son anlaşmasını yaparak artık hiç bir tanrının dünyaya karışmaması zorunluluğu koyar. Eğer Zeus bu şartı kabul etmezse Olympos düşecektir ve Ares dünyanın hâkimi olacaktır. Fakat Zeus Ares’in şartını kabul eder ve dünyaya giden kapıların hepsini kapatır. Ve böylece Ares de babasının Olympos’ta hâkimiyetini sürdürmesine izin vererek ona bağlı kalmayı sürdürür.
Ares’in bir başka söylencesi ise pek tabi Afrodit ile olandır. Ares pek çok kadınla ilişkisi olduysa da – bunlara tecavüzler dâhil – aslında tek bir kadına, Afrodit’e bağlandı, ancak aşkları uzun sürmedi. Çünkü Afrodit’in kocası Hephaistos Helios’un uyarısıyla şüphelendi ve bir ağ örerek – demir muhtemelen, çelik o zamanlar yoktur - Ares ve Afrodit'i suçüstü yakaladı. Bir sabah Lemnos adasına gideceğini söyleyerek evden ayrıldı. Yatağın altına da görünmeyecek şekilde bu ağı bıraktı. Ares ile Afrodit sevişirken ağlar üzerlerine düştü ve yataktan kıpırdayamaz hale geldiler. Onları bu ağla hapseden Hephaistos Olympos’lu tanrılara gösterdi. Onları bu durumda gören tanrıları "durdurulamaz bir gülme" aldı. Bunun üzerine Ares Trakya’ya, Afrodit ise Kıbrıs’a kaçtı.
Afrodit ile olan birlikteliklerinden pek çok çocukları oldu. Bunlar; Harmonia (Uyum), Eros (Tutkulu Aşk, Sevda), Phobos (Korku), Deimos (Dehşet), Adrestia (İntikam), Anteros (Karşıt Sevgi). Bunlardan Eros, Harmonia ve Anteros daha çok iyi tarafı temsil ederken diğerleri Ares’in savaşlarında büyük yardımcısı oldular.
Akıl hocaları olarak Themis (İlahi Adalet), Nike (Zafer), Dike (Adalet)’ten yardım aldığı söylense de yandaşları onun gerçek eğilimlerini gösterir diye inanılır. Ki bir göz atılırsa refakatçilerine inanışa ters düşmediği de görülür kolayca: Achlys (Ölüm), Androktasiai (Kıyım), Alala (Savaş Narası), Eris (Nifak), Enyo (Felaket), Hebe (Gençlik), Homados (Savaş Gürültüsü), Hysminai (Kavga), Kydoimos (Kargaşa), Keres (Ölüm Ruhları), Makhai (Savaş Ruhları), Palioxis (Geri Çekilme), Polemos (Savaş), Proioxis (Saldırı).
Kendisi hakkında iki satır iyi söz bile bulunamazken belki sırf Trakyalı diye, bir hem şehri bağlılığıyla, severim ben Ares’i. O gözü pekliği, hiçbir şeyin sonunu düşünmeden hesapsızca savaşa dalışı, içten pazarlıklı değil olduğu gibi olması sebebiyle…
Evet, kötüdür Ares, kana düşkündür, ama olduğu gibidir, diğer tanrılar gibi ayak oyunları yapmaz, belki bu yüzden de severim kendisini ben. Kimse sevmedi diye onu… Diğer tüm kötülükler unutulup “kol kırılır, yen içinde kalır” misali unutulduğu için silip atamam… Her ne hal ise, o da diğerleri gibi bir tanrı’dır işte, diğerlerini öve öve bitiremeyip bunu taşlamak olmaz diyerek bu sayıda da Ares’e yer vermek istedim. Yoksa elbet savaşmayalım derim!
(Gizli itiraf, Ares’i sevmem zamanında Herkül ve Zeyna – özellikle Zeyna – dizilerindeki Ares’ten kelli olabilir…)

Bir sonraki sayıya dek var olan en mükemmel düzenle, Kaos’la kalınız ve adaletli davranmayı unutmayınız… Sevmediklerinize bile…

Çınlıyordu gök, savaşçılar doldurmuştu alanı. Truva yıkılmamış, direniyordu. Bir tek insanların değil tanrıların da kavgasıydı Truva. Sadece Hector, Achilleus, Paris değil Athena, Ares, Zeus ve Hera’da oradaydı aslında. Sadece, hepsi bunu bilmiyordu, o kadar… Diomodes’in vuruşuyla yere düştü Ares, ve o zaman anladı oradaki tek Olympos’lunun kendisi olmadığını…

Tunnel Dergi 5. sayısında (Ocak 2011) yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok: